27 Şubat 2011

Trabzonspor 3-3 Kayserispor || İşte Süper Lig Bu!

Normalde maçın skoru ne olursa olsun maçtan önce bu maç için buraya bir şeyler yazmak hiç aklımda yoktu. Ama baştan sona her anlamda çok zevkli bir karşılaşma izledik bu akşam. Bu kadar bol pozisyonlu, zevkli bir maç olmasının en temel nedeni aslına bakılırsa iki takımında ligdeki mevcut konumlarından kaynaklı bir durum.

Bana göre Trabzonspor'da son haftalarda -hele ki şu son üç haftada- maçın ilk yarılarında maça iyi adapte olamamanın getirdiği bir başlangıç sorunu vardı. Ama bu durumu bir kenara bırakıp bu maça çok iyi bir başlangıç yaptılar. Golün erken gelmesi bir yana ; Kayserispor'un yediği golü de oturup tartışmak gerekir ayıca. Çünkü bir Fenerbahçe maçı ve Volkan Babacan gerçeği var ortada. Şota bu durumu göz önüne alarak kalede Souleymanou'ya görev verdi lakin yine aynı sebepten ötürü Kayserispor kalesinde golü gördü.

Ambrat ve Ziani Kayserispor'un bu sezon yaptığı en iyi iki transfer olduğunu söylemek istiyorum bir de. Bu ikili kanatlardan Trabzonspor'un kilidini kırmak açısından önemli gayret sarf ettiler ve sonucunda bu çabaları Kayserispor'a golü getirdi. Kayserispor 1-1'i bulduktan sonra oyunda sakin kalmayı başararak oyunda ikinci golü bulduktan sonra, Trabzonspor'da hâliyle sarsıntı yaşandığını söylememiz mümkün. Ancak o havaya fazla kapılmadan eşitlik sağlandı.

Tempo artınca pozisyonlarda arka arkaya gelmeye başlamıştı ve iki takımında üçüncü golü bulmak adına çabaları, oyunda orta saha direnci diye bir şey bırakmamıştı ortada. Kayserispor'un golünün ardından Trabzonsor'un maçta tekrardan eşitliği sağlamak adına savunmayı da ileriye çıkartarak hücuma kalkması sonucu Kayserispor etkili pozisyonlar buldu ama fırsatları değerlendiremediler.

Maçta yine eşitlik sağlandıktan sonra bu sefer Trabzonspor Umut Bulut ile ciddi anlamda pozisyonlar yakaladı, ama değerlendiremediler tabii. Umut Bulut için bir şeyler söylemek istiyorum ayrıca. Yeri geldiğinde çok önemli gollere imza atıyor ama bazı zamanlarda da "bu gol nasıl kaçar be" denilecek türden pozsiyonları harcayan bir isim Umut Bulut. Sonuç olarak bu beraberliğin ardından Fenerbahçe'ye geçmiş oldu ve artık Süper Lig ciddi anlamda başladı diyebiliriz.

Resim #3

Dün oynanan İstanbul BB - Galatasaray maçından bir kare. Boz Baykuşların sezon içerisinde yaptığı diğer pankartlara nazaran bence şu ana kadar yapılanlar arasında en iyisi buydu şüphesiz.

Fenerbahçe 2-0 Kasımpaşa

Maçı değerlendirmeye başlamadan önce açık söyleyeyim ; son zamanlarda özellikle Kadıköy'de izlediğim en sıkıcı maçlardan birisiydi Kasımpaşa maçı. Yılmaz Vural takımın başından ayrıldıktan sonra takımın başına getirilen Fuat Çapa ile birlikte takımda ciddi bir değişim olduğu ortada. Özellikle bu maçta neredeyse maçın başından sonuna kadar savunmaya çakılı kalan bir anlayış içerisindeydiler. Hâl böyle olunca Fenerbahçe maçın bazı bölümlerinde ara ara zorlandı açık bir şekilde.

Fenerbahçe'nin -son haftalarda olduğu gibi- maça baskılı başlaması ve golün ilk yarım saat içerisinde gelmesinden sonra yazının en başında bahsettiğim sıkıcı durumun yaşandığı dakikalara tanık olmuştuk. Gerek Kasımpaşa için, gerekse de Fenerbahçe açısından bana göre kilit noktalarından birisi Varela'nın kaçırdığı penaltı pozisyonuydu. Şayet o penaltıyı Volkan kurtarmasaydı Fenerbahçe açısından özellikle ligin ilk yarısında en çok yakındığımız olaylardan biri olan skoru koruyamama psikolojisi yeniden ortaya çıkacak belki ama Volkan buna maal vermedi neyse ki.

Laf Volkan'a gelmişken, iki çift bir şey söylemek istiyorum. Son haftalarda takım içinde Dia ile beraber en çok yükseliş içerisinde olan oyunculardan birisi ve bu maçta da Kasımpaşa'nın etkili olduğu anlarda önemli kurtarışlar yaptı gerçekten.

Dia'nın golünden sonra 2-0'nda getirdiği rahatlamayla maç artık bitmişti yani gerçek anlamda. Özellikle 65. dakikadan itibaren maçı takip etmemeye başladım ve tamamen tribünlere odaklanmıştım. Tribün performansı olarak ise ; hayatımda ilk defa bir maçı Maraton Üst tribününde izledim ve hakikatten yapılan tezahüratlar çok şahaneydi. Bağırmayı pek sevmeyen, hatta oturarak maç izleyesen birisi olmama rağmen itiraf ediyorum, bu maçta bende bağırdım. :)

Sonuç olarak Fenerbahçe'nin galibiyet serisi devam ediyor ve takım yine şampiyonluk havasına girmeye başladı artık. Son olarak ise, Selçuk'un maçın son dakikalarına doğru sakatlanması ve yanılmıyorsam iki hafta gibi bir süre sahalardan uzak kalacak olması biraz can sıktı belki ama onun da yeri dolacaktır elbet bu süreç içerisinde.

24 Şubat 2011

Resim #2

Fotoğraf ; dün akşamki İnter - Bayern Münih maçından. Çok müthiş bir kare gerçekten.

23 Şubat 2011

Gökhan Gönül & Barcelona

Bugün çoğu spor sitesinde Barcelona'nın Gökhan Gönül ile ilgilendiği üzerine bir takım haberler yer almıştı, bende bu konu üzerine iki kelam laf etmek istedim hazır yeri gelmişken. Aslına bakılırsa bu haberin esas kaynağı ispanyol spor sitesi sport.es olarak geçiyor.

Gökhan Gönül, Fenerbahçe'ye geldiği günden bu yana neredeyse oynadığı hemen hemen çoğu maçta takımın koşan, mücadele eden, savaşan oyuncularından birisi olmuştur sürekli. Bu durumun böyle olmasında Gökhan Gönül'ün istikrarlı görüntüsününde katkısı var bence. Çünkü Gökhan Gönül Fenerbahçe'ye geldiği günden bu yana Fenerbahçe'de zaman zaman teknik direktör değişiklikleri yaşansa da ; buna rağmen oynadığı oyunda en ufak bir değişiklik olmadı hiç. Sürekli aynı Gökhan Gönül'ü izledi bu taraftar.

Avrupa geneline baktığımız vakit beş büyük ligde de rahatlıkla forma giyebilecek bir potansiyele sahip bir oyuncu aslında Gökhan Gönül. Tabii Gökhan Gönül ile ilgilenen takım Barcelona olunca işin rengi doğal olarak biraz değişiyor. Barcelona'da o bölgede şu an Dani Alves gibi bir oyuncu forma giyiyor ve Avrupa'da bana sorarsanız o pozisyonda en iyi oynayan oyunculardan birisidir kendisi ve Gökhan Gönül'ün olası bir Barcelona transferinde hemen gider gitmez Alves'i keseceğini sanmıyorum pek.

Türk futbolcularına İspanya kapısını ilk açan isimlerden birisi kuşkusuz Nihat Kahveci'dir. Orada hem Real Sociedad'ta hem de Villarreal'de sergileiği performanslardan sonra Mehmet Topal'a Valencia talip olmuştu ve İspanya yollarına düşen bir diğer temsilcimiz o olmuştu. Bana kalırsa Barcelona'nın Gökhan Gönül ile ilgilenmesinde Mehmet Topal'ın Valencia'ya transferinin gerçekleşmesinin de az çok katkısı var diyebilirim.

Daha transferle ilgili ortada somut bir şey yok fakat olası bir hareketlenmede gerek Aykut Kocaman'ın, gerek yönetimin, gerekse de Gökhan Gönül'ün bu transfere nasıl bir tepki vereceğini bilmiyoruz şimdilik. Ama her ne olursa olsuni bu transferin gerçekleşmesi Türk futbolu adına büyük bir artı sağlayacaktır mutlaka.

21 Şubat 2011

Fenerbahçe'li Bloggerlar Buluşuyor

Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe'li bloggerlar olarak herhangi bir buluşma yapmamıştık. Sadece pankart yapmıştık. Bu sezon ise internet ortamında gayet iyi olan tanışıklığımızı gerçeğe dönüştürüyoruz. Cumartesi günü buluşuyoruz. Cumartesi günü bizimle beraber olmak isteyen herkesi bekleriz. Blogger olmak da şart değil. Fenerbahçe'li olmak da şart değil. Biralarımızı içer, muhabbet eder, Fenerbahçe'yi masaya yatırır, saat 16:00'da oynanacak İstanbul B.Ş.B.Spor - Galatasaray maçını veya Premier Lig maçını seyreder ve daha sonra stada Fenerbahçe-Kasımpaşaspor maçına geçeriz.


Buluşma yeri ve saati : 14:30 - Haldun Taner Tiyatrosunun önü - Rıhtım - Google Maps Linki : http://bit.ly/gamQ6l


Saat 19:00'da oynanacak Fenerbahçe-Kasımpaşaspor maçına gelmek isteyenler ise yarın satışa çıkacak biletlerden alabilir. Türk Telekom tribününde olacağız.


Sloganımız ise ; Bloggerlar Fenerbahçe'yi yazmıyor, yüzyüze konuşuyor.

Beşiktaş 2-4 Fenerbahçe || İnce Çizgi

Her ne kadar rakip Beşiktaş olsa da, Fenerbahçe açısından kredisi yüksek bir maç yaşandı dün akşam. Burada yüksek krediden kastım, hani olası bir mağlubiyette veya beraberlikte, Trabzonspor'la olan aradaki puan farkının açılacak olması takım için pek fazla bir kayıp olmayacaktı. Ligin bitimine 12 hafta gibi bir süre var ve telafisi olabilecek haftalar bunlar daha.

Beklenenin aksine Fenerbahçe maça çok çılgın bir başlangıç yapmıştı. Sol kanattan Dia'nın hücumu şekillendirdiği ataklarla etkili olmaya çalışan bir Fenerbahçe izledik ilk yarım saatlik bölümde. Dia'nın hemen hemen ilk yarı genelinde o bölgede bu kadar rahat hareket edebilmesinde Ekrem'in de katkısı büyüktü bir bakıma. Ki göz göre göre takım bu kadar fazla pozisyon vermesine rağmen, Schuster'den bir hamle gelmemesini de ben garipsedim açıkçası. Necip'in kendi kalesine attığı golden sonra Dia'nın Niang'a indirdiği toplar ve özellikle Dia'nın kendi çabasıyla yarattığı bir pozisyonda topun direkten dönmesi bana göre maçın kırılma anı olabilirdi kesinlikle. Ama neyse ki sonradan bunun telafisi geçte olsa geldi.

Takımın yaptığı çılgın başlangıcın elbette bir duraklama evresi olacaktı ve bu süre 30 ile 60. dakikalar arasıydı. Zaten bu süreden sonra özellikle Dia'nın hücumda etkisini kaybetmesinin ardından Beşiktaş kalesine gitmekte güçlenen bir Fenerbahçe vardı sahada bu süreçte. Beşiktaş genel olarak Fenerbahçe'nin hızını kesmeye başardıktan sonra Almeida ve Quaresma ile etkili hücumda etkili oldular.

Beşiktaş maçta öne geçtikten sonra taraftarın da etkisiyle oyunda ilk yarıda Fenerbahçe'nin Beşiktaş'a karşı uyguladığı baskının aynısını Fenerbahçe'ye uyguladı ve bu dönemde yakalanan pozisyonlar ve bu pozisyonlardan en akılda kalıcı olanı Almeida'nın karşı karşıya kaçırdığı pozisyondu mutlaka.

Burada pası bir şekilde Lugano'ya atmak gerekir bir de. Hakikatten hakemi baskı altına alma konusunda çok başarılı bir oyuncu. Yaptırdığı penaltı pozisyonu Fenerbahçe için yeni bir geri dönüş fırsatı anlamına geliyordu. Bunun üzerine bir de Ferrari'nin oyundan atılması eklenince işler tamamen tersine döndü ve ibre yine Fenerbahçe'ye kaymıştı artık.

Alex'in attığı penaltı golüyle birlikte onun içinde birkaç cümle etmek istiyorum. Gerçekten çok büyük bir oyuncu. Onun için ne söylesem az. Dün akşam da Fenerbahçe'yi ipten almayı başardı ve şu an 16 gole ulaştı ligde. Emenike'nin 6 hafta gibi bir süre sahalardan uzak kalacağını düşünürsek ; gol krallığı için en önemli adaylardan birisi şu an.

19 Şubat 2011

Maça Doğru | Beşiktaş - Fenerbahçe

Bugün Bursaspor'un puan kaybetmesinden sonra özellikle Fenerbahçe açısından bu maçın önemi daha da arttığını söylememiz mümkün öncelikle. Hele bir de bu maçtan sonra Trabzonspor'un da olası bir puan kaybı yaşaması Fenerbahçe'nin bu haftayı lider kapatması anlamına gelir. Ama Fenerbahçe'den ziyade Beşiktaş'ın şu an içinde bulunduğu mevcut durum daha önemli kesinlikle. Zira kaç haftadır ligde kazanamayan ve bunun dışında Avrupa Liginde Dinamo Kiev karşısında alınan farklı mağlubiyetin yanında Schuster'in yaptığı açıklamalar, Beşiktaş'ın karmaşık bir durum içerisinde olduğunu gösteriyor bu maç öncesinde.

Sezon öncesinde ve devre arası transfer döneminde takıma takviye edilen oyuncuların ardından çok iyi bir kadro yapısına sahip olan Beşiktaş'ın, şu an her açıdan sıkıntılı bir süreç içinde olan Galatasaray ile bu akşam kazanmasının ardından aynı puanda olması her şeyi özetliyor aslında. Bu haftaya kadar ligde yediği 23 gole karşılık, toplam da 32 gol atması, özellikle son haftalarda Beşiktaş'ın az gol atıp, çok gol yiyen bir görüntü içerisinde olduğunu gösteriyor. Beşiktaş savunmasının bu hâllere gelmesinde Ersan Gülüm'ün sakatlığının da payı büyük bir bakıma. Çünkü o sakatlıktan sonra Beşiktaş daha fazla gol yemeye başladı. Savunma da böyle sıkıntılar ile boğuşan Beşiktaş karşısında forvet hattında Niang'ın yapacağı hamleler ile önemli pozisyonlar yakalama olasılığı da oldukça yüksek.

Fenerbahçe ise sezon başından itibaren özellikle ilk yarı boyunca çok gol atıp, çok gol yiyen bir görüntü içerisindeydi. Ofansif anlamda işlerin yolunda gitmesi takım için çok önemliydi mutlaka ama savunmanın bu kadar gevşek olmasına bir de ilk yarı boyunca Fenerbahçe'nin yaşadığı puan kayıplarının büyük bir çoğunluğunun sebebi olan takımın genel fizik gücü başlı başına bir sıkıntıydı. Ancak ligin ikinci yarısı itibariyle, yine hücum bölgesinde istediğini rahat bir şekilde sahaya yansıtan ve hem fizik olarak, hem de defansif açıdan daha dirençli bir takım yarattı Aykut Kocaman. İçinde bulunduğu karmaşık durumdan ötürü, Fenerbahçe'nin favori gibi gözüktüğü bir maçta Beşiktaş karşısında bu fizik gücü üstünlüğünün Fenerbahçe'ye önemli artılar sağlayacağını düşünüyorum.

Alex, ikinci yarı itibariyle Fenerbahçe'nin kilit oyuncusu olmaya her zamanki gibi yine devam ediyor ve bu maçta da bu durum değişmeyecektir yine. Orta saha özelinde da Emre'nin bu maçta oynayabilecek duruma gelmesi ise rakibin Guti ve Quaresma gibi önemli silahlarını ele aldığımız vakit, çok büyük bir avantaj olarak değerlendirebiliriz mutlaka.

Genel anlamda baktığımız zaman Fenerbahçe her anlamda mutlak favori olarak çıkacak sahaya. Ama her ne olursa olsun derbi maçların havası hep başka olmuştur. Bunun en yakın örneği ise bu sezon Fenerbahçe'nin Kadıköy'de Galatasaray ile oynadığı maçı örnek gösterebiliriz. Aynı şey bu maç için de geçerli olacaktır bence.

18 Şubat 2011

Arsenal 2-1 Barcelona

Maçın üzerinden iki gün geçti fakat gecikmeli de olsa ben maç için bir şeyler söylemek istiyorum yine de. İkinci tur maçlarından evvel, kura aşamasında Arsenal'ın Barcelona ile eşleşmesi başlı başına bir talihsizlikti benim açımdan. Çünkü olaya neresinden bakarsanız bakın, şu an dünya üzerinde en iyi futbol oynayan takım Barcelona'dır ve bu açıdan bu eşleşmeye pek olumlu bakamıyordum ben.

Barcelona'nın sezon başından beri oynadığı oyun bellidir zaten üç aşağı beş yukarı. İlk 15-20 dakika boyunca rakibi inanılmaz bir baskıya boğan ve bu süreçte geliştirdikleri ataklarla erken golü bulup, maçı hemen kopartmak üzerine kuruludur Barcelona'nın oyun düzeni. La Liga'da oynadıkları maçlar da karşılarındaki rakipler genellikle maçın ilk dakikasından son dakikasına kadar oyunu kendi sahasında kabullenen bir görüntü içerisinde olduklarından Barcelona çoğu maçını rahat bir havada oynadı bu sezon. Ama Şampiyonlar Ligi farklı bir ortam olduğu için, hele bir de karşınızdaki rakip Arsenal ise, La Liga'da olduğu gibi bu kadar rahat oynamanız mümkün olmuyor burada. Zaten Arsenal'ın oyun yapısı "aman savunmaya çekileyim de, belki kontra ataktan bir gol bulursam kazanırım" üzerine kurulu bir takım değil.

Maça gelecek olursak, Barcelona beklendiği gibi maça hızlı başlayan taraftı. Orta saha hakimiyetini Arsenal'ın elinden aldıktan sonra ileriyle doğru atılan paslarla Messive Villa ile etkili olmaya çalışıyordu Barcelona lakin kaçan fırsatlar epey fazlaydı. Arsenal ise ileride Nasri ve Van Perise le etkili olmaya çabası içerisindeydi fakat özellikle ilk yarı bu ikili biraz boşa kürek çekmişti açıkçası.

İkinci yarı için ise söyleyecek pek fazla bir şeyim yok aslına bakarsanız. Çünkü 55. dakikadan sonra maçı izleyemedim ve asıl o dakikadan sonra goller gelmiş Arsenal adına ve sonuç olarak Barcelona'nın Emirates'den farklı galip ayrılmasını beklediğim bir maçı Arsenal 2-1 kazanmıştı.
Nou Camp'ta oynanacak olan ikinci maç için bu skorun elbette hiçbir artı yönü yok ama yine de ilk maçtaki mücadele sahaya yansıtılırsa turu geçen taraf Arsenal olacaktır kesinlikle...

16 Şubat 2011

İbrahim Üzülmez'in Sonu

Aslında bu haber ortaya çıktıktan sonra hemen sıcağı sıcağına konuyla ilgili bir şeyler karalamak niyetindeyim ama okul nedeniyle biraz gecikmeli değinme fırsatı bulabildim bu mevzuya. Efendim olayı biliyorsunuz zaten. Söylenenlere göre ve yapılan açıklamalar doğrultusunda Ankaragücü maçının devre arasında İbrahim Üzülmez ile İbrahim Toraman gerekçesi belli olmayan bir nedenden ötürü devre arasında kavga etmişler ve İbrahim Üzülmez, yumruk atmış İbrahim Toraman'a.

Bu ikilinin ilk kavgası değil hatırlayacağınız üzere. Bundan önce de sezon öncesi Avusturya kampı esnasında 'terlik' yüzünden yine bir yumruklaşma gerçekleşmişti aralarında. Aynı olay ikinci defa gerçekleşince Beşiktaş yönetimi de artık takım içinde disiplini sağlamak adına İbrahim Üzülmez'i kadro dışı bıraktı sonuç olarak. Burada alınan karar bana göre çok yerinde bir karar. Zira takım içinde dengeyi bozan oyuncuların her ne olursa olsun kadro dışı bırakılması veya bir şekilde ceza verilmesi gerekir. Bu olay sadece Beşiktaş için geçerli değil tabii. Her kulübün böyle kararlar alması gerekir mutlaka.

Tabii biz millet olarak bu tür olaylar karşısında işin hep duygusal yönünü ön plana çıkartıyoruz. Tamam, 37 yaşında Beşiktaş'ın en emektar oyuncularındandı belki İbrahim Üzülmez ama her şey de bir yere kadar artık. Burada alınan karar çok doğru kesinlikle. Ha, bir de işin İbrahim Toraman kısmına da gelecek olursakta ; yine kesin bir bilgi olmamakla birlikte söylenenler, İbrahim Toraman'ın kavga esnasında hiçbir tepki vermediği yönünde ve bu yüzden ceza almadığı söyleniyor. İkinci kez aynı olaydan sıyrılmış olması bana tuhaf geliyor biraz doğrusunu söylemek gerekirse...

15 Şubat 2011

Fenerbahçe 2-0 Kayserispor

Sevgililer gününde Fenerbahçe'nin oynadığı maçlar hep bambaşka bir havada geçmiştir genelde. Geçmiş yıllara baktığımızda bu tarihte alınan farklı galibiyetler, taraftarın gözünde farklı bir gün olarak akılda kaldı. Yakın zamanda Aragones döneminde alınan 7-0'lık Hacettepe galibiyeti benim unutamadığım maçlardan birisidir mesela. Bu maçında farklı bir atmosferde oynanacağı kanısındaydım ve beklediğim gerçekleşti ve Fenerbahçe iki farklı galibiyet ile Kayserispor'u yendi.

Maç özeline girmek gerekirse de ; maç öncesinde Emre'nin sakatlığı orta saha için büyük bir handikaptı ve rakipte Kayserispor olduğu için o bölgede büyük sıkıntılar yaşayacağımızı düşünüyordum ama Aykut Kocaman'ın kadro tercihinde Mehmet Topuz'u Selçuk ile birlikte o bölgede görevlendirmesi ve Mehmet Topuz'un oynadığı şahane oyun, o yokluğu hissettirmedi pek fazla. Maça baskılı başladı Fenerbahçe ve ilk dakika itibariyle iyi alan daraltan, orta sahada rakibe üstünlüğünü kabul ettirmiş bir takım vardı. Golün erken gelmesiyle orta sahadaki baskılı oyun Kayserispor'un direncini de kırmıştı ve ilk yarı boyunca oyun Fenerbahçe'nin kontrolü altında geçti.

Bu maç için alınacak skordan sonra en önemli ikinci şey ise Lugano'nun bu maçtaki oyunuydu elbette. Zira önümüzdeki hafta Beşiktaş maçı var ve Lugano'nun kart görmesi demek, cezalı duruma düşmesi anlamına geliyordu. Kayserispor'un bunu fırsat bilerek Zalayeta ve Ambrat ile Lugano'nun üzerinden hücum etmeye kalkıştılar ama burada Yobo'nun performansı çok önemliydi ve o da görevini çok iyi yaptı bu maç için.

İkinci yarıya gelecek olursakta ; ikinci yarıda tempo biraz daha artmıştı. Lugano ile gelen ikinci gol, maçı Fenerbahçe için bir nevi maçın sonu noktasına getirmişti. Daha sonrasında Kayserispor'un oyundan düşmesiyle, bunun ardından Aykut Kocaman'ın takım direncini arttırmak amacıyla yaptığı Cristian hamlesi çok yerindeydi ayrıca. Direnç demişken, Fenerbahçe'de ikinci yarı itibariyle takımın genel fizik gücü olarak bir yükseliş içerisinde olduğunu söylememiz mümkün. İlk yarı boyunca 70-75. dakikalardan sonra belli bir düşüş meydana geliyordu fakat ikinci yarı boyunca bu sorun ortadan kalkmış gibi görünüyor.

Son olarak bir de Özer Hurmacı'ya değinmek lazım. zun bir aradan sonra ilk 11'de maça başladı ve fizik olarak takımdan çok geride olmasına rağmen iyi oynadı, elbette maçta bu fiziksel yetersizliğin ön plana çıktığı anlar oldu lakin iyi bir başlangıç yaptı diyebiliriz.

12 Şubat 2011

Wayne Rooney

İnsan değilsin Wayne Rooney. Kesinlikle yılın golü olmaya aday.

Büyük Fırsat : Mehmet Ekici

Son bir seneyi ele aldığımızda Milli Takım için gurbetçi oyuncuların yaptığı tercihler, hep bizim aleyhimize sonuçlandı ve bunun en bilindik örneklerden birini vermek gerekirse, Mesut Özil tercihini Türkiye'den değil de,Almanya'dan kullanmıştı. Bu kararı çok eleştirildi, gerçi hâlâ da eleştiriliyor ama bu futbolcunun tercihidir sonuç olarak, kimsenin laf söylemeye hakkı yok bence bu saatten sonra o konu hakkında. Mesut örneğinin dışında Almanya'da top koşturan gurbetçi futbolculardan, tercihini yine Mesut gibi Almanya'dan yana kullanan futbolcularımız var. Bunların yanında bir de nadir de olsa Türk Milli takımını seçen isimlerde var tabii. Bu isimlerden birisi Mehmet Ekici...

Âdet yerini bulsun diye öncelikle biraz Mehmet'den bahsedelim. 1990 yılında Münih'te doğdu ve futbola Bayern Münih'in altyapısında yani Bayern'in ikinci takımında başladı. Bayern'in altyapısında yetiştikten sonra A takıma yükseldi fakat Bayern Münih'te A takıma yükseldiği dönemden, ayrıldığı döneme kadar sadece bir resmi maçta forma giyebildi. Bu yüzden Mehmet için Batern Münih'in tam bir hayal kırıklığı olduğunu söylememiz mümkün.

Ardından çok geçmeden Nürnberg'e kiralandı ve burası Mehmet'in kendini gösterebilmesi açısından çok büyük bir şans niteliğindeydi mutlaka. Nürnberg'de oynadığı futbol ile kendisine Milli takım'ın yolları ilk kez Güney Kore maçıyla birlikte açıldı ve Türkiye adına ilk kez forma giymesine rağmen, süre aldığı dakikalar içerisinde olumlu görüntü çizdi Mehmet. Yazının başlığında da dediğim gibi, gerek milli takım açısından, gerekse de ileride transfer piyasasının önemli oyuncularından birisi olmaya aday şimdiden.

9 Şubat 2011

Alex & Fenerbahçe

Alex'in bu sezon sonunda Fenerbahçe ile olan sözleşmesi sona erecekti ve sezon başından beri en çok merak edilen konu, Alex'in Fenerbahçe'de kalıp kalmayacağıydı. Bir sürü senaryo üretildi, kalacak-kalmayacak ha gitti ha gidecek derken ; geçen hafta Manisaspor maçından sonra Alex tarafından bizzat duyurulmuştu Fenerbahçe ile sözleşme uzatacağı. Velhasıl, bugün itibariyle Fenerbahçe, Alex ile iki yıllık yeni bir sözleşmeye imza attı ve taraftarına derin bir "oh" çektirdi en sonunda.

Alex'in sözleşme imzalaması güzel, olumlu bir hamle oldu lakin bu duruma farklı gözle bakan, Alex'in Fenerbahçe'den ayrılmasını isteyen bir güruhta mevcuttu. O insanları da anlamak pek mümkün değil açıkçası ama önemli olan bir şey var ki, Alex iki yıl daha Fenerbahçe'de forma giyecek ve taraftarın sevgilisi olmaya devam edecek. Ayrıca bu iki yıllık sözleşmenin sonunda eğer ki futbolu burada bırakırsa, mutlaka bu kulüpte antrenörlük yapması gerektiği kanısındayım.

8 Şubat 2011

Ali Ece Twitter'a Dönsün Kampanyası

Ali Ece'siz bir twitter bunlardan herhangi biri; Johan Cruijff'suz Hollanda / Maradona'sız Messi'siz Arjantin / George Best'siz Kuzey İrlanda / Bill Shankly'siz, Gerarrd'sız Liverpool / Tito'suz Yugoslavya / Knut Hamsun'suz Norveç / Kenny Dalglish'siz İskoçya / Moda'sız Kadıköy / Cantona'sız Manchester United / Clint Eastwood'suz Sergio Leone'siz Western / MAF'sız Gordon Milne / Philip K. Dick'siz Bilimkurgu / Joe Strummer'sız The Clash / Kemal Sunal'sız Türk Sineması gibi bir şey. Biri olmasaydı diğeri olurdu ama tam olmazdı. Tam olmuyor da.

Ali Ece çıktan sonra twitter bunlardan herhangi biri; Cantona uçan tekme atıp ceza yedikten sonraki zevksiz Manchester United ya da ağzı burnu dağılan Simmons / başrol kahramanı yeni sözleşmeyi reddince devamı başka bir aktörle çekilen uyduruk devam filmi / Zeki Demirkubuz'un romantik komedi çekmesi / Lost'un dandik Finali (!) / Yaşar Duran'ın İngiltere'den yediği bir araba dolusu gol / Ömer Üründül, Erman Toroğlu ve hatta Reha Muhtar! / The Stone Roses'ın dağılması!

Abarttık mı, belki çok az. Twitter O olmadan da var, ama hep biraz eksik, hep daha suskun. Şu an twitter'a dönmesini istediğim tek bir insan var; o da Ali Ece. Muhabbetinden, sohbetinden bizi mahrum bırakmasın. Dönsün - seksolog Erman'a, "Çok, çok" Ömer'e, Gargamel ve çetesine, onları sevenlere inat; kaliteli spor insanlarına küfredenlere inat. Döner mi dönmez mi, o küfreden aşağılıklarla yine uğraşmak ister mi bilemiyorum. Empati kuruyorum, belki ben de onun yapacağı şeyi yapardım orası kesin. Ama bize ve bizim gibi düşünenlere düşen, çürük elmaların yanında sepette parlak elmaların da olduğu hatırlatmak. Onu bildiğine de eminim, o zaman ona olan sevgimizi bir daha göstermek bu gönlü geniş insana. Kendisini çok iyi anlamakla beraber, dönerse de seviniriz.

Not: İsteyen herkes, bu postu gerek twitter'da, gerekse kendi blogunda paylaşabilir. Hatta benim ricam paylaşmanız yönündedir. İsim falan vermenize gerek yok.

Bu yazı Klasik Futbol, Lappapa, Basit Oyna, 17 Mayıs 2000 bloglarında yayınlanmıştır. Twitter'dan #aliecetwitteradonsun yazarak ve yazıyı paylaşarak destek olabilirsiniz.

7 Şubat 2011

İslam Çupi

"Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz."

Ölümünün 10. yılında İslam Çupi'yi saygıyla anıyoruz. Onun söylediği sözlerle ve kitaplarıyla yaşamak gerçekten büyük bir keyif. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.

6 Şubat 2011

Manisaspor 1-3 Fenerbahçe

Maç öncesi yazısında değinmiştik, geçen hafta Trabzonspor karşısında alınan galibiyetin bir anlam ifade etmesi açısından Manisaspor deplasmanı, Fenerbahçe için kilit maçlardan birisiydi diye. Benim kanaatimce son senelerde Fenerbahçe kazanması kazanması gereken maçları kazandıktan sonra genelde bir sonraki hafta sıkıntı yaşayan bir yapıya sahip. Fakat bu durum bu maçta gerçekleşmedi ve Manisaspor karşısında galip geldi.

Tıpkı Trabzonspor maçının ilk 15-20 dakikasında olduğu gibi topu önde tutarak ve rakip sahada baskı ile başladı oyuna Fenerbahçe. Bu baskılı oyun çok tehlikeli pozisyonlar getirmemekle birlikte, açık söyleyecek olursak 'boş' bir baskı oldu doğrusu. Fenerbahçe'nin oyunu ileride kabul etmesi, Manisaspor'un bir nevi işine gelmişti aslında. Zira bu süreçte Simpson ve Yiğit Gökoğlan ikilisiyle iyi kontraya çıkma imkanı buldular. Burada konuyu bir yerde bu maçtaki savunma hattına da getirmek gerekir. Gökhan Gönül'ün eksikliğinin büyük bir handikap olduğunu yine maç öncesinde söylemiştik ve tabii Fenerbahçe'nin o bölgede aksayacağını biliyordu hemen hemen herkes. Bekir dün akşam bizleri yanıltmadı ve kötü oynadı kısacası. Golü de Fenerbahçe'nin Bekir'den dolayı yediğini de belirtelim yeri gelmişken. Andre Santos'a, ters kanata yardıma giderken o bölgenin boş kalması sonucu Manisaspor'un golü gelmişti.

İlk yarı Fenerbahçe'nin yapmak istediklerini kısmen yaptığı, fakat bunu bir türlü skora yansıtamadığı bir devre izledik. İkinci yarıya geldiğimiz de ise, ilk yarıya kıyasla daha derli toplu bir Manisaspor vardı Fenerbahçe'nin karşısında. Bu etkili futbolun üzerine bir de golü bulunca maçta ibre tamamen Manisaspor'un lehine dönmüştü aniden. Yenilen gol, takımın üzerindeki özgüven duygusunu her ne kadar zedelese de, bu gol Fenerbahçe'nin oyuna geri dönüşü için iyi oldu bir bakıma. Semih'in yaptırdığı penaltı ve Alex'in golü oyuna tekar dengelemeye yetti. Semih'ten konu açılmışken ; bu maç özelinde çok aciz ve sahada ne yaptığını bilmeyen bir görüntü içerisindeydi kendisi.

Maç içerisinde değinilmesi gereken bir diğer isim ise Niang elbette. Sezon başında Fenerbahçe'ye geldiğinde ve attığı gollerle 'bu adam sezon sonuna kadar böyle oynar' algısı oluşmaya başlamıştı. En azından bir kesim için bunu söylemek mümkün. Ancak son birkaç haftadır Niang'ta bir düşüş olduğunu inkâr edemeyiz. Bu bence gayet normal bir durum aslında. İlerleyen haftalarda yine çıkışa geçecektir kesinlikle ama biraz zamana ihtiyacı var gibi görünüyor.

Son olarak bu paragrafı Alex'e ayırmazsak ayıp olur sahiden. Bu maç dahil olmak üzere ; hep koşuyor, mücadele ediyor, savaşıyor, her şeyi yapıyor yani özetle Alex. Bugün maçtan sonra gelen haberlere göre Fenerbahçe ile tekrardan iki yıllık sözleşme yenilemiş ve uzun bir süre daha Fenerbahçe taraftarı onun gollerini izlemeye devam edecek...

5 Şubat 2011

Maça Doğru | Manisaspor - Fenerbahçe

Hikmet Karaman'ın takımın başına geçtikten sonra, geçen yıllara kıyasla bu yıl daha diri, daha ne yaptığını bilen bir Manisaspor izliyoruz. 19 maç sonunda 9 galibiyet 1 beraberlik ve 9 mağlubiyet ile 7. sırada bulunmaları, Hikmet Karaman'ın takımın başına geçtikten sonra Manisaspor'un ne kadar iyi bir görüntü içerisinde olduğunu gösteriyor bizlere. Bu iyi görüntünün yanında Hikmet Karaman'ın takımın başına geçtikten sonra takıma kazandırdığı en önemli özelliklerden birisi de bana göre, büyük takımlar karşısında daha farklı bir futbol oynayan ve ilk yarı boyunca Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor karşısında aldıkları galibiyetleri bir şekilde es geçmemek lazım. Büyük maçlara daha farklı motive oluyorlar ve bu maçlardan sürpriz puanlar çıkartabiliyorlar.

Fenerbahçe'ye dönecek olursak, sezon başından bu yana takımın deplasmanlarda büyük sıkıntılar çektiğini hepimiz biliyoruz. Bu durumun böyle olması sadece bu sezonla sınırlı değil aslında. Fenerbahçe senelerdir deplasman maçlarında zorlanan bir takım görüntüsünde ve kendi evinde başka, deplasmanlarda ise daha başka mücadele ediyor kesinlikle. Geçen hafta Trabzonspor karşısında bambaşka, çok farklı bir Fenerbahçe izledik. Trabzonspor karşısında alınan galibiyetin bir anlam kazanması açısından Manisaspor deplasmanı çok önemli takım için.

Gökhan'ın bu hafta cezalı durumda olması takım için en büyük handikaplardan birisi. Rakibin Makukula ve Simpson gibi etkili hücum elemanlarının olması ve Gökhan Gönül'ün bu maçta oynayamayacak olması Fenerbahçe için savunma özelinde büyük sıkıntı yaratabilir. Fenerbahçe için bir diğer handikap ise orta sahada Selçuk'un bu maçta forma giyemeyecek olması. Taraftarların zaman zaman eleştirisine rağmen bence Selçuk kötü oynadığı zamanlarda bile Fenerbahçe orta sahası için büyük bir artı.

Forvet hattında ise bu hafta da büyük olasılıkla Alex ve Niang ikilisini izleyeceğiz yine. Niang'ın geçen hafta uzun bir aradan sonra golle tanışması özgüveni açısından önemliydi. Neyse fazla uzatmadan bir de bu maç için çıkmasını beklediğim 11 ise şöyle efendim ;

3 Şubat 2011

Deplasman Tribününde Maç İzlemek

Son birkaç senedir özellikle üç büyük İstanbul kulübünün Anadolu takımlarıyla deplasmanda yaptığı maçlarda deplasman tribününde maç izlemek, ev sahibi takımların belirlediği fiyatları göz önüne aldığımızda, hele ki bir de Türkiye şartlarında epey imkansız hâle gelmeye başladı. Bunun en son örneği ise tahmin edilebileceği üzere Cumartesi günü oynanacak olan Manisaspor - Fenerbahçe maçında, Fenerbahçe taraftarına ayrılan bölümün biletlerinin 65 TL'ye satışa sunulması kısaca söylemek gerekirse, tek kelimeyle ayıptır. Kaldı ki diğer lig maçlarında 65 TL'ye satılan tribünün sezon öncesinde belirlenen normal fiyatı 3 TL'ydi yalnızca.

Aslında Manisaspor'un yaptığı bu uygulama ilk değil, bu uygulamayı başlatan ilk ekip, benim hatırladığım kadarıyla Kasımpaşa'ydı. Galatasaray ile kendi evlerinde karşılaştıkları maçta Galatasray taraftarına ayrılan bölümün biletlerini 120 TL'ye satışa sunmuştu. Sezonluk kombinesi zaten 100 TL olan bir takımın, bir maç için bilet fiyatını, sezonluk kombineden daha pahalıya satması ciddi anlamda tepki almıştı o dönem. Kasımpaşa'nın bu tutumu Fenerbahçe maçında da aynıydı geçen sezon. Hâl böyle olunca Fenerbahçe yönetimi de biletleri toptan satın alarak, taraftarlara nispeten daha makul bir fiyata taraftarına satmıştı.

Burada gelmek istediğim nokta, Manisaspor'un ve diğer Anadolu kulüplerinin belirlediği absürd bilet fiyatlarının bir şekilde önüne geçilmesidir. Konuya ilgili olarak TFF'nun belli bir kural koyarak veya herhangi başka bir yolla fiyatların en azından bu kadar yüksek olmaması için bir şekilde önlem alması şart.

Yukarıda da dediğim gibi Türkiye şartları göz önüne alındığında, o şehirde yaşayan bir taraftarın takımını sene de en azından bir kere izlemek için bu kadar fazla para ödemesi gerekmemeli. Bu durumun bir de İstanbul'dan kalkıp takımını desteklemek için giden taraftarlar için de ayrı bir boyutu var tabii. O zaman ödenen para daha fazla oluyor doğal olarak. Yeri geldiği zaman bazı dönemlerde bilet fiyatlarından şikayetçi olunduğu zamanda da genelde ; "Tek gelir kaynağımız biletlerden elde edilen paralardır. Biz n'apalım kardeşim?" gibi yapılan açıklamaları da ben saçma bulmuşumdur hep. O konuda haklı olabilirsin belki, tamam ama insanları enayi yerine koyar gibi normalden çok pahalıya bilet satmanın da hiçbir mantıklı açıklaması yoktur asla.

2 Şubat 2011

Fenerbahçe'nin Son 10 Yıldaki En İyi Devre Arası Transferleri

Kulüpler açısından yaz transfer dönemi kadar, ara transfer döneminde de önemli oyuncuları kadroları kattıklarına birçok kez şahit olmuşuzdur. Ancak yaz transfer dönemi ile kıyasladığımız zaman ara transfer döneminin benim gözümde her zaman daha sönük bir havada geçtiği kanatindeyim nedense. Bunda yapılan transferlerin takıma sağladığı katkının da getirdiği bir etkisi var aslında. Neyse, demem o ki bu yazımda Fenerbahçe'nin son 10 yılda devre arasında yaptığı en iyi transferlerini inceleyelim.

Konuya bir yerden başlamak gerekirse, 2002-2003 sezonunda takıma İstanbulspor'dan transfer edilen ve Fenerbahçe'de forma giydiği dönemde sürekli yedek kulübesinin vazgeçilmez isimlerinden birisi olarak anılsa da takıma yeri geldiğinde önemli katkı sağlayan bir oyuncuysuydu Mehmet Yozgatlı ve onu bu listeye koymak gerekir o yüzden.

2003-2004 sezonunun devre arasında yapılan en önemli transferlerden birisi, o zamanki adıyla Marcio Nobre transferiydi şüphesiz. Fenerbahçe'ye geldiği günden, ayrıldığı güne kadar hep kiralık olarak forma giydi sürekli, zira Fenerbahçe onun bonservisini Cruzeiro'dan almamıştı. İlk sezon, adeta gelir-gelmez attığı goller ile hemen dikkat çekmeyi başarmıştı ve o sezonun sonunda kazanılan şampiyonlukta katkısı oldukça fazlaydı. Bu bağlamda Fenerbahçe'de -benim gözümde- forma giymiş en önemli golcülerden birisiydi Nobre. Fenerbahçe'de üç sezonda forma giydiği 80 maçta 47 gole imza attı. Baktığımız zaman çok iyi bir gol ortalaması yakalamıştı fakat Beşiktaş'a transfer olduktan sonra onun yerini doldurmakta sıkıntı yaşandı, onun ardından yapılan santrfor transferlerine göz attığımızda zaten ne demek istediğim anlaşılır sanırım üç aşağı beş yukarı.

Ertesi sezonun devre arasında da taraftara 'Dünya Yıldızı' diye lanse edilen, bunun yanında takıma ne kadar katkı sağladığı tartışmaya açık bir isim vardı ; onun adı Nicolas Anelka'ydı tabii ki de. Belki Fenerbahçe'ye çok katkı sağlayamadı ama yine de önemli maçlarda gösterdiği performansı göz önüne alıp konuşacak olursak o da iyi bir transferdi sonuç olarak.

Sonraki sezonlarda ise ara transfer dönemleri Fenerbahçe açısından pekte parlak geçtiğini söyleyemeyiz. Aziz Yıldırım'ın yaptığı açıklamalarda devre arasında yapılan transferlerin takıma yarar sağlamadığını savunarak çok az transfer yaptı takıma. Gelen oyuncularda zaten çok büyük hayal kırıklıklarına neden oldu ve Fenerbahçe'de tutunamadılar, sonuç olarak zamanla onlar da takımdan bir şekilde koptular...

Resim #1

Resmi az önce sağolsun ygtylmz.blogspot.com'un yazarı Yiğit Yılmaz gönderdi ve gerçekten şahane bir kare. Kendisine de teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim bu arada.

1 Şubat 2011

Unutamadım Seni

Benim gözümde diğer sanatçılarla kıyasladığım zaman Barış Manço'yu hep ayrı bir yerde tutmuşumdur ve bu her zaman böyle olmuştur. Bunu Barış Manço'nun ölüm yıl dönümü olduğu için söylemiyorum elbette, bıkmadan sıkılmadan şarkılarını dinleyebileceğim ender sanatçılardan birisidir. Sanatçılığının dışında çok iyi bir insandı bana göre. Bu sebeple "keşke ölmeseydi" diyorum her zaman kendi kendime. Ölüm haberini aldığımda o zamanlar daha küçüktüm, tam olarak ne olup bittiğini kavrayamamıştım tabii hâliyle. Ama seneler geçtikten sonra değerini ancak sonradan kavrayabildim.

Senin gibi insan bu dünya'ya çok az gelir bundan eminim. Huzur içinde uyu Barış abi...


Tuncay Şanlı Wolfsburg'ta!

Herhangi bir ortamda Tuncay Şanlı'nın ismi geçtiği vakit akıllara gelen ilk gelen takım Fenerbahçe oluyor tabii doğal olarak. Sakaryaspor altyapısından yetiştikten sonra Fenerbahçe'de oynadığı futbolla taraftarın 'Takımın ruhu' yakıştırmalarını yaptığı bir oyuncuydu Tuncay Şanlı. Takımdan ayrıldığı günden bu yana da doğrusunu söylemek gerekirse Fenerbahçe yerini dolduramadı bir türlü, önemli bir yetenekti şüphesiz. 2007 yılında Fenerbahçe'den ayrılıp Midclesbrough'a transfer olduktan sonra kariyeri bambaşka boyutlara geldi aslında. Zira Tuncay Şanlı artık Premier Lig'e transfer olmuştu. Fenerbahçe'de oynadığı süre içerisinde de birçok kez Premier Lig'de oynamak istediği yönünde açıklamaları vardı.

Middlesbrough'ta iyi geçen iki sezonun ardından Stoke City'e transferi tam bir hayal kırıklığıydı bana göre. Middlesbrough'ta çok iyi işler yapan bir oyuncunun Stoke City'de bu kadar dibe vurmasının sebebi, bu iki takım arasındaki kalite farkıdır benim gözümde. Sonuç olarak sıkıntılı geçen Stoke City günlerinden sonra Tuncay Şanlı için bu transfer döneminde birçok haber ortaya atıldı, yazıldı, çizildi derken Tuncay, ara transfer döneminin son gününde Wolfsburg'a transferi gerçekleşti ve 3.5 yıllık sözleşmeye imza attı en sonunda.

İngiltere ile kıyasladığımız zaman Tuncay'ın Almanya'ya transfer olması kendisini gösterebilmesi açısından daha elverişli bir yer, ki Tuncay'da bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirecektir. Ayrıca Wolfburg'ta 6 numaralı formayı giyeceğini de belirtelim son olarak.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...