26 Ağustos 2011

Güle Güle Tota

Taraftarların, tuttukları takımlarda mutlaka vazgeçemeyeceği oyuncular vardır. Fenerbahçe için konuşmak gerekirse, bu oyuncular Lugano'dur, Alex'tir, Luciano'dur veya ne bileyim, Van Hoijdonk'tur, Uche'dir. Bu oyuncuları vazgeçilmez yapan, sahada terinin son damlasına kadar mücadele etmeleridir. Bu oyunculara o kadar bağlanınca, zamanı geldiğinde ayrılmak da bir o kadar zor oluyor ister istemez. Mesela şimdi de ayrılık sırası Lugano'da. Her ne kadar kabullenemesem de, Fenerbahçe'den ayrılacak Lugano.

Keşke bu malum olaylar yaşanmasaydı da, Lugano bizimle kalsaydı hep, keşke bu olaylar yaşanmasaydı da, Lugano'ya veda etmek zorunda kalmasaydık. Ama yapacak bir şey yok tabii, özellikle şöyle bir zamanda yabancıları takımda tutmak mümkün olmaz pek. Bunun üzerine daha da takımdan ayrılacak olan özellikle yabancı oyuncular olacaktır. Neyse, lafı daha fazla uzatmadan ; "Yolun açık olsun Tota" diyelim son olarak. Bu taraftar seni unutmayacak!

25 Ağustos 2011

Ne Diyeceğini Bilememek

Ne desem, ne yazsam bilemiyorum. Bütün bir sezon boyunca ne zorluklarla, ne sıkıntılarla elde edilen başarılar, bir çırpıda gölgelenmeye çalışılıyor. İşte böyle ilginç bir ülkede yaşıyoruz, ne yazık ki.

24 Ağustos 2011

23 Ağustos 2011

Türk Futbolunda Devrim (!) : Play-Off Statüsü

Bugün Mehmet Ali Aydınlar'ın yaptığı açıklamayla, önümüzdeki sezon Süper Ligde kesin olarak play-off statüsü uygulanacağı kesinleşti. 3 Temmuz'dan bu yana şike soruşturmasında yaşanan onca saçmalıktan sonra, alınan bu karar, olaya neresinden bakarsanız bakın, kabul edilir gibi değil.

Şunu da belirteyim, Mehmet Ali Aydınlar 29 Haziran tarihinde göreve geldiğinde, benim beklentilerim baya yüksekti. O zaman yaptığı açıklamalarla bazı şeyleri değiştireceğinin sinyallerini vermesini olumlu karşılamıştım lakin zaman geçtikte alınan kararların yanlışlığı ve bu en son ortaya çıkan play-off saçmalığı 'pes' dedirtti artık bir yerde. Ayrıca "Bu sistemi deneyeceğiz, sonra belki vazgeçebiliriz" açıklaması için de söyleyecek söz bulamıyorum, tek kelimeyle saçmalık. Kaldı ki benim en çok kafama takılan mesele, bu statü madem bu kadar 'şahane' bir statü, e o zaman neden Avrupa'nın önde gelen liglerinde bu statü kullanılmıyor diye sormazlar mı adama? Üstelik bu statüyü uygulayan ülkeler, baktığımızda futbol açısından hep geri kalmış ülkeler. Andorra, San Marino, Kıbrıs, İsrail gibi ülkelerde uygulanan sistemin Türk futboluna ne kadar katkısı olur, aklım almıyor açıkçası.

Bana sorarsanız bu statünün hayata geçirilmesinde yayıncı kuruluşunda etkisi büyük. Baktılar bu şike soruşturmasından baya zararlı çıktılar, hâl böyle olunca da bu sistemin devreye sokulmasını istediler. Zira bir sene içinde 140 Milyon Dolar zarara uğramış Digitürk. Tabii böyle olunca, bu sezon maç sayısını arttırmayı amaçladılar ve sonuç olarak, akıl almaz bir tablo çıktı karşımıza

20 Ağustos 2011

Arsenal 0-2 Liverpool

İkinci haftada, ikinci puan kaybı. Haftaya ise rakip Manchester United. O kadar eksikle haftaya da Arsenal'ın kaybedeceğini varsayarsak, evet, Arsenal'da kötü gidiş devam ediyor.

Güiza Giderken & Yeni Sezonda Fenerbahçe'nin Forvet Hattı

 Bilgisayarsız geçen iki günün ardından, bugün itibariyle bilgisayarıma kavuştum ve bu iki günlük arada çok ciddi gelişmeler oldu Fenerbahçe adına. En önemli gelişme, Güiza'nın Getafe'ye transfer olmasıydı tartışmasız. Transferi açıklandığında baya ses getiren cinsten bir transfer olmuuştu o zaman. "Mallorca'da şu kadar gol atmış, İspanya milli takımıyla şu kadar gol atmış" diye ballandıra ballandıra herkes bu transferden bahsediyordu, normal olarak. Zira o transfere yüklü bir para ödedikten sonra, beklentiler de bir o kadar yüksekti Güiza'dan. Ama gelin görün ki, Güiza Fenerbahçe'de üç sezon geçirdi ve bu üç sezonda hiçbir şey yapamadan, Getafe'ye transfer oldu.

"Hiçbir şey apamadan Getafe'ye transfer oldu" diyorum ama bir yerde de hakkını yemeyelim. O üç sezonda çok gol atamadı belki fakat, yeri geldiğinde çok önemli gollere imza atan bir oyuncu olarak Fenerbahçeli taraftarların zihninde yer eden bir oyuncu oldu daha çok Güiza. Mesela benim için en unutulmaz Güiza golü, geçen sezon Buca deplasmanında attığı goldür. Yani o maçta o golü atmasaydı sezon sonunda büyük ihtimalle şampiyonluğu Trabzonspor'a kaptıracaktı Fenerbahçe. Güiza bir de tıpkı Kezman gibi derbi maçların adamıydı. Beşiktaş'a karşı attığı goller ve 2009-2010 sezonunda 3-1 kazandığımız Galatasaray maçında attığı üçüncü golü asla unutamam. Velhasıl, artık Getafe forması giyecek Güiza ve gollerini atmaya orada devam edecek.

Güiza'nın vedasından sonra benim merak ettiğim en önemli mesele, Fenerbahçe'nin bu sezon, forvet hattının hangi isimlerden oluşacağı. Bununla beraber Emenike'nin de gelir gelmez takımdan ayrılmasını yan yana koyarsak, Aykut Kocaman'ın elinde forvet hattı için yalnızca iki oyuncu kaldı. Bu oyuncular Niang ve Semih. Transfer sezonunun bitmesine tam 15 gün gibi bir süre var ve Fenerbahçe'nin mutlaka bir ya da iki oyuncu alması gerekiyor o bölgeye. İki oyuncu takviye edilirse, hem Şampiyonlar Ligi, hem de bu yeni lig statüsünde play-off maçlarını da üst üste koyduğumuz vakit, Aykut Kocaman'ın elinin bol olması, takıma elbette daha pek kolaylık sağlayacaktır.

Gerek kalan zaman açısından, gerekse de kendi içimden geçeni söylemek gerekirse, Aykut Kocaman o bölgeye bir oyuncu transfer edip, yoluna devam edecektir diye düşünüyorum.

17 Ağustos 2011

Ah Wenger Vah Wenger

Uzun zamandır böyle bir yazı yazmak istiyordum fakat bir türlü fırsat olmamıştı. Dün oynanan Udinese maçında takımın oynadığı oyuna şahit olunca, dayanamadım ve bu yazıyı yazmaya karar verdim nihayetinde. Hoş, Udinese maçının yalnızca ikinci yarısını izleyebildim ancak, o bile kafamda bir şeylerin şekillenmesine yetti de arttı bile. Benim bu yazıyı yazmamdaki asıl neden, Udinese maçı hakkındaki düşüncelerimi beyan etmek değil, bu yazıyı bir nevi Arsene Wenger'i eleştirme yazısı olarak da algılayabilirsiniz.

Bundan 15 sene önce takımın başına geçtiğinde Arsenal'ı dar bütçesine ve onca sıkıntıya rağmen şu günlere kadar getirmesine ve bugüne kadar kazandırdığı oyuncuları ve bu oyunculardan kazandırdığı paraları asla görmezden gelemem. Böyle bir şey yapmaya kalkışsam, adamı allah çarpar şimdi, gerçekçi olmak lazım yani o konuda. Bugüne kadar Arsenal'a kazandırdıklarının yanında kaybettirdiği bir sürü şey var mesela. Bu durum her yerde böyledir, insanların doğrularından çok, yanlışları hep dikkat çeker ya, işte Wenger için de öyle bir durum söz konusu. En basitinden, takım yedi sezondur tek kupa bile kazanamadı. 2004'te gelen şampiyonluktan belli zaman sonra Emirates'in yapımı falan derken, takım bir süre mali kriz içine girer gibi oldu. İşte o süreçten sonra Arsene Wenger'de kemerleri sıkmak zorunda kalmıştı hâliyle.

Aradan onca zaman geçmesine rağmen Arsene Wenger bu huyundan vazgeçmedi ve kaç senedir takıma adamakıllı transfer yapılmıyor. Takıma yeni oyuncular takviye edilmedikçe de takım daha çok geriye gitmeye başladı ve hâlâ da gidiyor bana sorarsanız. İngilizlerin 'istikrar' konusunda ısrarcı olmalarını da anlayamıyorum ayrıca. Takım kötü gitmesine rağmen, kaç senedir kupa kaldıramamasına rağmen hâlâ yola Arsene Wnger ile devam ediliyor. E o da bir yere kadar artık. Bu saatten sonra Arsene Wenger ile yolların ayrılması gerektiğini düşünüyorum ben. Hem böyle olursa, takıma yine bir yararı dokunur belki.

Bir de son olarak, Wenger'in genç oyuncu fetişizmi çok canımı sıkıyor, bunu da belirtmeden yapamayacağım. Tamam, takımı gençleştirme çabaları yahut geleceğe yatırım olarak transferler yapabilirsin takıma fakat, Wenger bu durumu abartıyor sanki biraz.

16 Ağustos 2011

Anket #1

Blogda yaptığım ilk ankette Tuncay Şanlı'nın İngiltere'de başarılı olup olmayacağını sormuştuk ve buradan çıkan sonuç, Tuncay'ın ikinci İngiltere serüveninde başarılı olacağı yönünde. Tuncay ile ilgili yazdığım yazıda da dediğim gibi, Bolton'da başarılı olmak zorunda. Kariyeri için bu çok önemli çünkü.

14 Ağustos 2011

Newcastle United - Arsenal Maçı Üzerine

Bizde ligler ertelenince futbolsuzluktan düz duvara tırmanır hâle geldik. En nihayetinde uzun bir aradan sonra da Premier Lig bugün itibariyle başladı ve bu futbola olan açığımızı bir nebze olsun dindirecektir. Arsenal ilk hafta Newcastle deplasmanında açacaktı ligi. Geçen sezonun unutulmaz maçlarından olan 4-0'dan 4-4'e gelen maçtan sonra Newcastle deplasmanı muhakkak sancılı geçecekti. 

Arsenal maça bildiğimiz gibi başladı. Hani o geçen sezon erken gol atamayan, beklenen gol bir türlü gelmeyince de sıkıntılar yaşayan Arsenal, bu sezon da kaldığı yerden devam ediyordu ne yazık ki. Bu durumun bir diğer nedeni olarak Newcastle'ın sert savunmasının da etkisinin olduğunu düşünüyorum ben ama Gervinho hamlesine rağmen gol bölgesinde sıkıntı vardı bu maçta. Gervinho hamlesine ilk başta çok sevinmiştim fakat en azından bu maç için konuşmak gerekirse, bariz bir biçimde sınıfta kaldığını söyleyebilirim. Fizik gücü açısından Premier Lig'de tutunabilecek bir yapıya sahip değil şu an için. Çok etkisiz kalıyor, etkisiz kalınca ve diğer oyunculardan ileriye takviye gelmeyince pozisyon üretmekte zorluk çekiyor takım. Bu maçta da genel olarak etkili bir Arsenal izleyemedik yani. 

Topu orta sahadan ileriye taşıyabilecek oyuncu yok şu an takımda. Fabregas'ın takımdan ayrılması orta saha ve hücum hattını çok etkilemiş. Bu çok açık. Arsene Wenger paraya kıyıp o bölgeye transfer yapar mı pek sanmıyorum ama mutlaka yapmalı. Yoksa bu sene kâbus gibi bir sezon olabilir taraftar ve takım açısından. Bir diğer sorun ise tabii ki de Nasri. Onun Manchester City'e gideceği konuşuluyor ve bu maçta yokluğu baya belli oldu. Nasri'nin yerine de transfer yapılmalı kesinlikle.

Maç özeline tekrar geri dönmek gerekirse, 75. dakikaya kadar pek bir hareket yoktu maçta. Tabii Gervinho'nun Newcastle ceza sahasında düşürülmesine kadar. Normalde o pozisyon için çok ağır sözler söylenmesi gerekir ancak bu dakikadan itibaren ne desek boş. Gervinho'ya faul yapılıyor ve muhtemelen o pozisyonda penaltı çalınması gerekirken, Barton'ın yerde yatan Gervinho'ya yaptığı muamele görmezden gelinerek Gervinho'ya kırmızı, Barton'a sarı kart gösteriliyor. Ha, faul pozisyonundan sonra Gervinho'nun Barton'a yaptıklarını da uygun bulmuyorum ancak Barton'ın onca çirkefliğe rağmen sarı kart görmesi kanıma dokundu şahsen. Belki de dünya'nın en iyi ligi'nin hakemleri böyle hatalar yapıyorsa, diğer ülkelerde ve özellikle bizim ülkemizde yapılan hakem hatalarına da pek tepki göstermemek gerekir öyleyse. Peki şimdi ne olacak, Gervinho iki veya üç maç ceza alacak, Barton ise ise hiçbir ceza almadan yoluna devam edecek.. Futbol gerçekten enteresan bir oyun evet. 

13 Ağustos 2011

Fabregas Giderken

Artık Fabregas Barcelona'da. Her ne kadar kabullenemesem de, bundan böyle Barcelona forması giyecek. Nefret ettiğim bir takıma transfer olması elbette canımı sıktı ve üstelik bu şekilde Arsenal'dan ayrılması çok kötü oldu belki ama er ya da geç mutlaka bu takımdan kopacaktı ve o erkenden ayrılmayı tercih etti maalesef. Ne diyelim, şu saatten sonra söylenecek pek fazla söz de yok hani. "Yolu açık olsun" demekten başka...

12 Ağustos 2011

İngiltere Yolları Taştan : Tuncay Şanlı

Açıkçası bu transfer resmiyet kazanmadan önce Tuncay'ın İngiltere'ye döneceğine ihtimal vermiyordum pek. Ama bugün itibariyle transfer netlik kazandı ve Tuncay için İngiltere yolları tekrardan açıldı. İyi mi oldu kötü mü oldu net bir fikrim yok açıkçası. Çünkü bundan önce İngiltere'de Middlesbrough ve Stoke City'de forma giymişti ve bu iki kulüp Tuncay'ın kariyerine yarardan çok, zararı oldu. Stoke City'e kıyasla Middlesbrough'nun Tuncay'ın kariyerine öyle aşırı derecede darbe vurduğunu söyleyemeyiz aslına bakarsanız. Bana göre Middlesbrough'da fena top oynamıyordu Tuncay ama işte şanssızlığına iki sene sonra takım ligden düştü.

Ardından Stoke City kariyeri de Tuncay için büyük yıkım oldu. Burada da Tony Pulls Tuncay için büyük talihsizlikti, velhasıl burada da tutunamadı. İngiltere'den sonra Almanya'nın yolunu Tuncay, burada da dikiş tutturamadı. Wolfsburg'tan sonra her Fenerbahçeli gibi ben de Tuncay'ın Fenerbahçe'ye dönmesini çok istiyordum elbette ancak o yine Avrupa'nun yollarını tuttu.

 Fenerbahçe meselesine tekrar geri dönmek gerekirse, bu saatten sonra takıma pek faydalı olamayacaktı büyük ihtimalle. Yine de Tuncay'dan söz ediyoruz burada. Kötü oynasa, forma şansı bulamasa bile o özlenen ruh için bile transfer edilebilirdi, lakin olmadı. Bolton'da başarılı olabilir mi olamaz mı bir şey diyemem. Ama yine küme düşme potansiyeli çok yüksek olan bir takıma gittiği kesin. Umarım bu sefer başarılı olur, zira buna çok ihtiyacı var.

11 Ağustos 2011

Türkiye 3-0 Estonya | Emre...

Son bir aydır yaşanan onca şeyden sonra bu yaşananların milli takıma etkisinin nasıl olacağını herkes merak ediyordu. Özellikle ilk yarıdaki futbolu ele alıp konuşacak olursak, iştahlı bir milli takım vardı.  Her ne kadar ilk yarı milli takım için skor açısından çok rahat geçse de, bazı eksiklerin olduğu göze çarpıyor açık bir şekilde. Maçı Ertem Şener anlattığı için en fazla 60 dakika dayanabildim ne yazık ki, maçın kalan kısmını izleyemedim yani. 60 dakikalık bölümde benim gözlemlediğim en önemli nokta, savunmanın bariz bir biçimde aksadığıydı. Hani bu maçta pek belli etmedi kendini ama güçlü bir takım karşısında çok zorlanacak bir görüntü var savunmada. Onun dışında Arda ve Emre sahada yoktu sanki, o derece kötü oynadılar. Arda için bir şey diyemem de, Emre'nin zaman zaman iyi oynamasına rağmen, kötü futbolu gözlerden kaçmadı diyebilirim.

Bunun nedeni ise tamamen taraftardan kaynaklanıyor. Bu yazıda değinmek istediğim asıl mesele de bu. Maç başlıyor ve hakemin düdüğünden itibaren devre sonuna kadar Emre'yi ıslıklamalar, protesto etmeler, yani bir kesim Emre'yi kendince protesto etmeye çalışıyor. Bunu yapanlar tabii ki Galatasaraylı taraftarlar. Bir de maçın Türk Telekom Arena'da oynanıyor olması, tam isabet oldu onlar için. Top Emre'nin ayağına geldiğinde onu ıslıklayanlar, ilk golde penaltıyı kazandıranın ve golü atanın Emre olduğunu unutup, oradaki herkesten fazla seviniyorlar ama, ne ilginç değil mi?

Neymiş efendim, Emre Fenerbahçeli olduğu için değil, zamanında yaptıklarından dolayı ıslıklanmış bu maçta. Geçiniz efendim, bundan daha komik bir bahane olabilir mi? E hadi onu da geçtim, protesto etmek için bu maçı mı buldunuz? Lig başlasın, Emre'yi istediğin gibi protesto edersin, ama bunu milli maçta yapmak, çok yanlış. Tabii bunu insanlara anlatamıyorsun, anlatsan da anlamıyorlar maalesef.

Her şey bir yana, o kadar ıslıklanmasına rağmen soğuk kanlılığını hiç kaybetmeyen Emre'yi de bir yerde tebrik etmek gerekir.

9 Ağustos 2011

Alex Chamberlain Arsenal'da!

Yazıya sürpriz bir giriş yapalım, evet bu oyuncuyu tanımıyorum. Yani kimdir, nedir, nasıl oynar, takıma yarar sağlar mı sağlamaz mı hiçbir fikrim yok. Ama şöyle bir gerçek var. Alex Chamberlain tipik bir Arsene Wenger transferi gibi gözüküyor. Sağdan soldan yaptığım araştırmalara bakarsak, henüz 17 yaşında ve orta sahada sağ kanatta oynuyor. Southampton altyapısından yetişmiş ve Arsenal'a toplam 12 Milyon Sterlin gibi bir paraya mâl olmuş.

 Bu işe neresinden bakarsanız bakın, çok ciddi bir para ödenmiş yani. Ha birkaç sene sonra bir Wilshere veya Wallcott düzeyinde olabilme ihtimali elbette yüksek ama bence çok fazla para ödemiş Arsenal. Benim hayret ettiğim bir diğer konu ise, Arsene Wenger'in 17 yaşındaki bir oyuncuya nasıl bu kadar para yatırmaya razı olduğunu açıkçası benim aklım almıyor pek. Zira bu adamın transfer konusunda çok cimri birisi olduğunu herkes biliyor neticede. Son olarak Chamberlain'in nasıl bir oyuncu olduğu konusunda daha net fikir sahibi olabilmek açısından şu video yararlı olacaktır sanırım.

7 Ağustos 2011

Schalke'nin Sorunu Ne?

Malum, Bundesliga'da maçlar Cuma gününden itibaren start aldı artık. Start aldı almasına da, Schalke için hiç de iyi bir başlangıç olmadı bu hafta. Ligi Stuttgart deplasmanı ile açmak başlı başına bir şanssızlıktı zaten. Zira karşısınızdaki takım Stuttgart ve ne yapacağı belli olmayan bir görüntü içerisindeler genellikle. Nitekim yenilenmiş statlarında ve seyircinin de etkisiyle üç gollü bir galibiyet aldılar Schalke karşısında. Dünkü maç gerçekten kâbus gibiydi Schalke için. Maçın genelinde takımın tam olarak ne yaptığı belli değildi. Herkes kendi havasındaydı diyebiliriz yani. Stuttgart maçı gösterdi ki, takımda geçen seneye kıyasla değişen hiçbir şey yok. Her şey yine çok kötü bir şekilde işlemeye devam ediyor ne yazık ki.

Yapılan transferler, harcanan onca paraya rağmen oynanan kötü futbol ve kötü futbolun getirisi olan üç gol. Gerçi ben olaya biraz fazla kötümser yaklaşıyor olabilirim -ne de olsa daha ligin ilk haftası- ama hani takım için olumlu bir şey söylemek çok zor şu an için. Olumlu bir şeyler söyleyebilmek için kendimi biraz daha zorlayacak olursam, Ralf Fahrmann'ın performansı beni sevindirdi diyebilirim. Onu geldiği günden bu yana bu maçla beraber üç kez izleme fırsatım oldu ve bu üç maç sonunda kafamda oluşan fikir, Neuer'den bile daha iyi bir kaleci olduğu yönünde. Ha, tabii ki erkenden konuşmak doğru olmaz ama benim fikrim bu yönde şu an.


Takım için bir diğer olumlu gelişme ise Fahrmann örneğinde olduğu gibi, Fuchs'un oynadığı oyunda biraz sevindiriyor beni. Ancak gel gör ki, iki veya üç kişinin bireysel çabaları asla yeterli olamıyor tabii. Uzun lafın kısası, Schalke'de ne teknik direktör değişikliği, ne de yapılan transferler etki edebilmiş vaziyette şu an için. Ayrıca son olarak şunu da belirteyim, "böyle olsaydı daha iyi olurdu" demeyi pek sevmem lakin 2006-2007 sezonunda takıma getirdiği hava ve Schalke'yi şampiyonluk yarışının içine sokması açısından Mirko Slomka'yı bir kez daha takımın başında görmek isterim ben. Bu işlerin Felix Magath veya ne bileyim, Ralf Rangnick ile olmayacağı kabak gibi ortada.

6 Ağustos 2011

Arsenal'ın Şampiyonlar Ligi Yolu

Şampiyonlar Ligi'nde üçüncü ön eleme turu maçlarından sonra play-off turu kuraları da bugün itibariyle çekildi. Sıkı bir Arsenal taraftarı olduğum için bu kuradan çıkacak takımı da merakla bekliyordum ve benim şansıma mıdır nedir, gidip Udinese ile eşleşti maalesef. Maalesef diyorum çünkü Udinese'den inanılmaz bir biçimde çekiniyorum nedense. Bunun en büyük nedeni, Arsenal'ın oynadığı futbolun güven vermemesinden kaynaklanıyor olabilir esasında. Evet evet, kesinlikle bundan dolayı Udinese'den çekiniyorum.

Takımın güven vermemesinin tek nedeni bana göre Arsene Wenger'dir. Elinde o kadar imkan varken, hâlâ istenilen transferler ite kaka yapılıyorsa, hakikatten sıkıntı var demektir. Kadro iyi olmayınca, Şampiyonlar Ligi gibi bir turnuvada da başarılı olmak hayâl oluyor ister istemez. Aslında Arsenal için şöyle bir durum da söz konusu. Sen geçen sene ligin büyükbir bölümünde Manchester United ile şampiyonluk için çekiş, artık belli bir zaman sonra yarıştıktan koptuktan sonra takımda bir boşvermişlik havası oluştu ilginç bir şekilde. Bu boşvermişliğin bedeli, ligi dördüncü sırada bitirmek oldu sezon sonunda.

Neyse, bu kadar içimi döktükten sonra şunu da belirteyim yani, Arsenal'ın muhtemel rakipleri arasında Rubin Kazan, Twente, Zürih, Odense gibi takımlar varken, Udinese ile eşleşmek talihsizlik oldu diyebiliriz özetle. Zor da olsa takımın play-off turunu geçeceğini düşünüyorum. İlk maç 16 Ağustos'ta Emirates'de oynanacak ayrıca. Artık bu sene şeytanın bacağını kırmak ve Şampiyonlar Ligi'nde kupayı kaldırmak gerek mutlaka!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...