31 Temmuz 2011

Van Persie & Gervinho

2014 Dünya Kupası Eleme Grupları

Dünya Kupası eleme grupları bugün itibariyle belli oldu. Kuralar çekilmeden önce doğal olarak milli takımın kolay bir gruba düşmesini istiyordum ve sanırım fena da bir gruba düşmedik. Yani geçen turnuvalardaki gruplara kıyasla, daha kolay bir gruba düştüğümüzü söyleyebilirim. Benim en çok merak ettiğim konu, birinci torbadan rakibimizin kimin olacağıydı. Yunanistan, Norveç ve Hırvatistan gibi takımlar dururken, Hollanda ile eşleştik.

Diğer torbalardan gelen rakiplere bakmak gerekirse de, üçüncü torbadan İsrail veya Belarus'un gelmesini istiyordum ancak oradan Macaristan çıktı karşımıza. Üçüncü torbadan Macaristan'ın çıkması iyi mi oldu, kötü mü oldu bilmiyorum açıkçası. Euro 2008 elemelerinde de Macaristan ile eşleşmiştik ve o vakit çok rahat kazanmıştık o iki maçı. Tabii şu an durum çok farklı. Şimdi, o zaman olduğu gibi bu kadar pozitif futbol oynayamıyoruz. Bu belki dezavantaj olabilir bizim için. Hollanda'dan sonra grup ikinciliği için muhtemelen Macaristan ile çekişiriz bence.

Dördüncü torbadan İskoçya'yı bekliyordum, Romanya çıktı buradan da. Bu arada belirteyim, kuralar çekilmeden önce twitter'da yaptığım tahminde yalnızca Hollanda ile Andorra'yı bilebildim. Yani o yüzden beklediğim takımları yazıyorum, yanlış anlaşılmasın. Romanya ile aynı gruba düşmemiz çok iyi oldu esasında. Zira artık o eski Romanya'dan pek eser yok şu sıralar. Euro 2008 sonrasında inanılmaz bir düşüş sürecine girdiler ve hâlâ da toparlayabilmiş değiller.

Beşinci torbanın en zayıf takımı şüphesiz Faroe Adaları'ydı. Bu yüzden onlarla eşleşseydik çok güzel olacaktı, ama olmadı.  O torbadan Estonya ile eşleştik nihayetinde. Estonya'nın biraz 'sert kaya' olduğunu belirtmekte fayda var. Pek fazla ön plana çıkan bir futbol oynamıyor belki ama çok büyük sürprizlere imza atabiliyorlar yeri geldiğinde. Macaristan örneğinde olduğu gibi, Estonya ile de Dünya Kupası eleme gruplarında karşı karşıya gelmiştik o zaman ve Talinn'deki maç baya zorlu geçmişti bizim açımızdan.

Altıncı torbanın en zayıf takımları San Marino ile Andorra'ydı, buradan da Andorra ile eşleştik ve açıkçası bu beni oldukça sevindirdi. Milli takımın uzun bir süredir böyle 'çantada keklik' rakiplerle eşleşememe sorunu vardı, neyse ki bu sefer şeytanın bacağını kırdık. Andorra ile yapacağımız iki maçta 6 puanımız garanti olacak yani.

Öte yandan grubun sıralaması ile de iki kelam laf etmek gerekirse, Hollanda bu grubu kesin lider tamamlayacaktır. Hatta ben 10'da 10 yapacaklarını düşünüyorum. Macaristan ile biz ikincilik için çekişiriz ancak bizi ne kadar zorlayabilirler, işte o biraz tartışılır. Geri kalan sıralamaysa Estonya, Romanya ve Andorra şeklinde olur.

29 Temmuz 2011

Emmanuel Emenike Spartak Moskova'da

Her şeyden önce çok sürpriz bir gelişme oldu Emenike'nin Spartak Moskova ile anlaşması. İki ay önce 9 Milyon € karşılığında Karabükspor'dan transfer edilmesi baya tepki toplamıştı. "Bu adama bu kadar para verilmez, çok yanlış hamle" gibi bir sürü eleştiriye sebep oldu bu transfer. Söylenen o kadar şeyden sonra 3 Temmuz'da patlak veren malum şike soruşturmasında Emenike'nin de adının geçmesi, insanların üzerinde "noluyoruz?!" etkisi yarattı hâliyle. O kadar laf söylendi yine Emenike için. Yok neymiş efendim, para sayarken ki görüntüleri varmış da, teşvik primi almış gibi bir ton asılsız iddia yer aldı gazetelerde. Neyse ki bu söylenenler havada kaldı ve Emenike bir süre sonra serbest bırakıldı.

Yaşanan onca şeyden sonra hangi oyuncu bu ülkede forma giymek ister ki? Doğal olarak da Emenike en doğrusunu yaptı ve Rusya'ya transfer oldu dün itibariyle. Yalnız bu transfer benim aklımı kurcalamadı değil. Tamam burada futbolcunun kendi kararı da çok önemli mutlaka ancak Fenerbahçe bu oyuncuyu alelacele elinden çıkartmasının mutlaka bir nedeni olmalı. Aklıma gelen en önemli ihtimal, büyük olasılıkla yönetim takımın küme düşeceğini biliyor ya da tahmin ediyor olmalı ki, bu yüzden Emenike'yi satma kararı alsın. Yoksa 1 Milyon € için Fenerbahçe kolay kolay oyuncu satmaz. Ki ilk defa böyle bir durum ile karşılaşıyoruz. Ayrıca unutmadan şunu da söyleyelim, bu transferden en kârlı çıkan takım Karabükspor oldu şüphesiz. Yapılan anlaşma gereği Fenerbahçe'den 2 Milyon € alacaklar ve bu da onlar için çok önemli bir para.

Emenike'nin transfer olduğu ülkede biraz kafaları kurcalamıyor değil hani yine. Bu transfer gerçekleşmeden önce Emenike'nin önünde iki seçenek vardı. Ya Yunanistan'a, ya da Rusya'ya transfer olacaktı. Bu iki ülkede şike, teşvik primi açısından Türkiye'den pek farklı olduklarını söyleyemeyiz. Yunanistan'da geçtiğimiz günlerde iki kulüp birinci ligden düşürüldü ve Rusya'da ise şike operasyonunun başladığı yönünde haberler var. Umarım Emenike yağmurdan kaçarken doluya tutulmaz. Son olarak ; yolun açık olsun Emenike...

27 Temmuz 2011

Cezalar Cezalar

"Taraftarların çirkin tezahüratları nedeniyle  kulüplere verilen seyircisiz oynama cezası futbola yakışmıyor. Bir sporsever olarak ben de seyircisiz maçtan zevk almıyorum. Futbol taraftarsız olmuyor. Bunu ağırlaştırılmış para cezasına dönüştürebiliriz. Konuyu hukukçu arkadaşlarımla değerlendirip, yeni sezon öncesi değişikliğe gidebiliriz"

Bu açıklamayı yapan kişi Mehmet Ali Aydınlar ve aradan bir ay bile geçmeden Fenerbahçe'ye, Shaktar Donetsk maçında çıkan olaylardan dolayı iki maç seyircisiz oynama cezası veriliyor. Bu durum sizce de biraz ilginç değil mi?

26 Temmuz 2011

İzledim #3 : Tünel

Öyle çok fazla film izleyen birisi değilim belki ancak izlediğim filmleri de elimden geldiğince buraya da yazmaya çalışıyorum. Bu sefer izlediğim filmin adı ; Tünel. Öncelikle şunu söylemek gerekirse, korku filmi izlemeye bayılan birisi olarak, bu filmi de çok sevdim. Hoş, sağda solda birçok olumsuz yorum yapılmış bu filmle ilgili olarak ama güzel olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla.

Konuya girmeden önce şunu belirteyim, hani filmi merak edip izlemek isteyenler varsa, bu yazının devamında istemeden spoiler verirsem -ki vereceğim büyük ihtimalle- şimdiden kusura bakmasınlar. 2007 yılında Sydney'de New Soth Wales hükümeti, acele bir kararla St. James metro tünelini kullanım planından vazgeçmiştir. E tabii durum böyle olunca, 2008 yılında araştırmacı gazeteci  Natasha Warner bu olayın peşine düşer ve kendisine dört kişilik bir ekip hazırlar. Sonrasında da malum, tünele girerler ve olaylar gelişir.

Filmin birçok ilginç yanı var. Benim izlediğim Rec serisinde ve Son Ayin filminde olduğu gibi, bu filmde de amatör kamera ile yapılmış tüm çekimler. Bir diğer ilginç özellik ise, filmin biraz belgesel tadında olması. Ana karakterlerin ara ara başlarından geçen olayları anlatmaları ve tüm olaylar yaşanmadan bu karakterlerin akıbetinin belli olması, işin heyecanını kaçırıyor biraz ama olsun, yine de sürükleyiciliğini yitirmiyor diyebilirim.

Bu film net bir biçimde her açıdan hem Rec serisinden, hem Son Ayin'den, hem de Paranormal Activity'den harmanlanarak izleyicinin önüne sunulmuş. Film her ne kadar sürükleyici olsa da, hani "olmamış" dedirten yönleri de var elbette. Ana karakterler tünele indikten sonra bir canavar ile karşı karşıya kalıyorlar ancak bu canavarın üzerine pek düşülmemiş. Yani film esnasında çok az karşımıza çıkıyor. En güzel kısım ise, filmin sonuydu bana göre. Filmin sonunda bu olayın yaşanmış bir olaydan esinlenilerek yapılmış olması beni çok etkiledi. Yine filmin sonunda bu karakterlerin şu an ne durumda oldukları ve polisin soruşturmanın üzerine pek düşmemiş olmaması, ilgi çekici.

25 Temmuz 2011

Kim Bu Çocuk?

Tahmin etmek o kadar zor değil sanırım. Yine de yorumlarınızı bekliyorum. :)

23 Temmuz 2011

Tasarım

Uzun zamandır blogun temasını değiştirmek istiyordum ancak kafama yatan bir tema bulamadığım için değiştiremiyordum bir türlü. Neyse ki bugün biraz uğraştıktan sonra bu temayı çıkarttım ortaya. Bana sorarsanız gayet güzel oldu. Bir önceki temadan bin kat daha iyi oldu hem de. Sağolsun http://rovessciata.blogspot.com'dan Bekir Öktem bana güzel bir banner da tasarladı ve ortaya böyle bir şey çıktı işte. 

22 Temmuz 2011

Bir Yere Kadar

3 Temmuz'dan itibaren başlayan malum şike operasyonunda bir sürü şeyler yazıldı, çizildi ve insanlarının önüne servis edildi. Tabii bu yazılanların neredeyse hepsi asılsız, gerçek dışı haberlerdi. Yani çoğu gazete ve televizyon "haber yapayım da, nasıl yaparsam yapayım" mantığı ile hareket etti. E sen öyle hareket edersen, daha ortada hiçbir şey yokken bir ton yalan yanlış ve taraftarın tepkisini çekecek haberler ve yazılar yayınlarsan, işte sonu böyle olur. 

Bir yerde taraftarında tepkisini bir şekilde ortaya koyması gerekiyordu ki, Shaktar maçı bu bağlamda tam bir fırsat maçıydı. Dün akşam oraya gelen taraftarların hemen hemen hepsi yaşanan gelişmeleri protesto etti. Yani sahada oynanan futbol kimsenin umrunda değildi pek. Tepki hususunda bana sorarsanız taraftar -bir yerde- yerden göğe kadar haklı. Zira şu an insanların üzerinde inanılmaz bir gerginlik var ve hâl böyle olunca ilk hedef basın mensuplarıydı. Bir şekilde basın mensuplarını stattan dışarı çıkartmayı başarmaları tamam da, foto muhabirlerinin ne suçu vardı, ona pek anlam veremedim ben. Kurunun yanında yaşta yanar misali, onlarda tepkilerden nasiplerini aldılar maalesef.

Bir yere kadar taraftarın göstermiş olduğu tepki doğru ve yerinde dedik ama, 60. dakikadan sonra olan olaylar için ne desem boş. Sen o dakikaya kadar güzelce tepkini gösterirken, birkaç kendini bilmezin -evet kendini bilmez diyorum artık- sahaya atladı ve o andan itibaren her şey arapsaçına döndü. Sahaya girenlerin amacı neydi bilmiyorum. Hayır, sahaya girince ne oluyor sanki? Sadece kulübüne zarar vermiş oluyorsun. Belli bir zaman sonra artık neredeyse tüm taraftarlar sahaya girince, güvenlik güçleri de pes etti bir zaman sonra. Dediğim gibi, bu sahaya girme olayının takıma zarar vermekten başka hiçbir katkısı olmadı. Bir nevi bu olayla beraber haklıyken haksız durumuna düştük ne yazık ki.

Her şey bir yana, taraftarın ruh hâlini bilmeden etmeden sadece yorum yapmak için yorum yapan diğer takım taraftarlarını anlamak gerçekten çok güç. Ama bu günler elbette bitecek ve zamanı geldiğinde bu boş yorum yapan diğer takım tarafları zamanı geldiğinde olur da bizim gibi böyle zor duruma düşerlerse, lütfen o zaman bizden saygı falan beklemesin. Bugün bize, yarın size ne de olsa...

19 Temmuz 2011

Fenerbahçe 2011/2012 Sezonu Formaları

Formaların tanıtımı geçtiğimiz günlerde yapılmıştı ancak kafamda planladığım yazıyı yazma fırsatını şimdi bulabildim. Zaten formaların tanıtımı birkaç gün önce yapılmıştı fakat daha bugün itibariyle satışa sunuldu. Sezon öncesinde formalar tanıtılmadan önce insan ister istemez bir heyecana kapılıyor. Yani en azından ben de öyle oluyor, bilmiyorum. Bu sene de aynı heyecanla formaların satışa çıkmasını bekledim ama ne yalan söyleyeyim, formalar biraz hayal kırıklığına neden oldu ben de. Tabii böyle dediysem, yanlış olmasın bu durum. Satışa sunulan dört formadan üç tanesini de beğendim fakat ne bileyim, bir eksiklik var sanki formalarda.

Çubuklu forma yine bildiğimiz gibi. Bu forma hakkında öyle uzun uzun yazılacak bir durum yok. Yine de belirtmeden geçmeyelim ama ; bu sezonki çubuklu formada birkaç değişiklik yapılmış. Göze çarpan en belirgin değişiklik ; çubuklar biraz daha kalınlaştırılmış geçen sezonki formaya kıyasla. Kol kısmında geçen sezona oranla değişikliğe gidilmiş yine ve bence bu hâliyle daha bir güzel olmuş bu sezon.

Tek Yıldız forma beni biraz şaşırttı açıkçası. "Ne açıdan şaşırttı?" diye soracak olursanız, böylesine değişik bir formayla karşılaşınca insan doğal olarak biraz çekinerek bakıyor bu formaya. Net bir biçimde Arjantin formasını andırdığını da belirtelim.  Arjantin formasından farkı şu ; amblemlerin bulunduğu kısımlardaki çubuklar biraz daha kalın ve o da ilginç bir görüntü yaratmış formanın üzerinde. Çubuklu'dan sonra almayı düşündüğüm forma bu esasında. Ama öncelik çubuklu da tabii yine de.

Altın Zırh ise tamamen hayal kırıklığı. Benim fikrimce hiç olmamış. 2004-2005 sezonunda buna benzer bir forması vardı Fenerbahçe'nin, sanki ona benzetmeye çalışmışlar ama gerçekten olmamış. Tazının başında zaten "Dört formadan üç tanesini beğendim" dememin sebebi de bundan kaynaklanıyor.

Sarı Kanarya forma için ise, güzel olmuş diyebilirim. 2005-2006 sezonunda Anelka'nın oynadığı sezon tasarlanan formanın neredeyse bir benzeri. Hatta 2008-2009 sezonundaki Neon formaya da biraz benziyor bence. Özetle ; Altın Zırh hariç, diğer tüm formaları beğendim. Çubuklu yine birinci sırada ve bir aksilik olmazsa yarın formamı almaya gideceğim. Ayrıca bu sezon formalarda Adidas'ın yeni teknolojisi olan ClimaCool özelliği de kullanılacakmış. Bu teknolojinin esprisi ise, olası terlemeye karşı o bölgeyi bir nevi havalandırıyormuş.

18 Temmuz 2011

Mucizenin Adı : Japonya

Dünya Kupası başlamadan evvel çıkıpta "Bu kupayı Japonya kazanır" deseydiniz, size bariz bir biçimde gülerdi herkes. Ancak grup maçlarından, finale kadar olan süreçte neredeyse her maçta çok güzel top oynadılar. Tabii buna rağmen ben finale kadar geleceklerini hiç sanmıyordum. Çeyrek finalde Almanya'yı eledikten sonra bazı şeylerin sinyallerini vermişlerdi ama yine de işleri zordu. Yarı finalde İsveç'i de eleyince, artık önlerinde yalnızca bir maç kalmıştı ve o maçta da rakip ABD'ydi. 

Nereden bakarsanız bakın, ülke olarak toplam 7 milyon lisanlı kadın futbolcuya sahip bir takımla karşı karşıya geleceklerdi. Ben maç öncesinde doğal olarak ABD'yi favori görüyordum ve maça da beklenildiği gibi başladılar. Maç boyunca yakaladıkları pozisyonları değerlendirebilselerdi, ABD için çok rahat bir final maçı olacaktı büyük ihtimalle lakin olmayınca olmuyor işte. Japonya uzatmalara kadar direndi bir şekilde ve buna rağmen 104'de Morgan'ın golü her şeyi değiştirmişti onlar için.

 Tâ ki 116'da Sawa sahneye çıkana kadar. Hoş, maç 2-1 devam ederken ben 113. dakikada uykuma yenik düşüp maçı kapatmıştım ve penaltıları görememiştim ama Japonya gerçekten büyük bir işe imza attı dün akşam. Haklarını teslim etmek lazım sonuna kadar. Ayrıca "Altın Eldiven" ödülünü Hope Solo kazanmış dün akşam. Onu da tebrik edelim unutmadan.

10 Temmuz 2011

Dram

"Öyle oldu böyle oldu" derken, Kadınlar Dünya Kupası'nda çeyrek final maçlarını da yarıladık dün itibariyle. İki maç vardı dün ve bu oynanan iki maçta rahatlıkla hakkını verdi diyebilirim. Maç sırasına göre gidecek olursak ; günün ilk maçı İngiltere-Fransa'ydı. İki takımın arasında öyle baktığımız zaman pek aman aman bir güç farkı yoktu belki ancak Fransa biraz daha ön plandaydı. Hatta bunu çeyrek final maçlarını değerlendirirken de söyledim. Gerçi her ne kadar Fransa'yı favori görsem de, maça iyi başlayan taraf İngiltere olmuştu ve beni bir nevi ters köşeye yatırdılar oynadıkları oyunla. Maça Fransa'ya nazaran daha istekli başladılar. Üzerine bir gol de bulunca, kendi kendime "artık İngiltere bu maçı vermez" dedim ama beni yine yanılttılar.

Ayrıca İngiltere'nin attığı gole de biraz değinecek olursak, bu turnuvada şu güne kadar o kadar gol atıldı ve atılan gollerin bir çoğu güzeldi ancak bu gol yani Jill Scott'un golü ayrı bir güzeldi bana göre. Öbür yandan Bussaglia'nın attığı gol de şahaneydi. Onun da hakkını yemeyelim şimdi.

Bir de ben Kelly Smith için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Kendisi gerçekten çok büyük bir oyuncu. Bunu bir kez daha ispatladı dün. İngiltere'nin maçta değişiklik hakkı bitmişti ve hâl böyle olunca sakat sakat, tek ayakla bütün devre oynamasını takdir ettim. Üzerine penaltı atışlarında da penaltıyı gole çevirmesi tek kelimeyle ; inanılmaz. Ancak penaltılar sonunda kazanan Fransa'ydı işte. İngilizler tam kazanacakken, bir an da kaybeden taraf oldular.

Günün son maçı Almanya-Japonya maçıydı. Bu maç için benim gözümde kesin favori Almanya'ydı ancak o maçta da ters köşeye yattık. Gerçi Almanya'nın şu güne kadar oynadığı futbolla Japonya'yı elemesi çok zor bir olasılık olarak görülüyordu ve nitekim Japonya maçı onlar için yolun sonu oldu artık bir yerde. Almanya için eleştirdiğim bir konu var. Silvia Neid tamam büyük hoca vs. falan ama bu turnuvada bence çok büyük yanlışlar yaptı. Bajramaj mesela. Bütün turnuva boyunca Bajramaj'a çok az forma şansı verdi ve en azından biraz daha şans tanısaydı, biraz daha farklı olabilirdi belki şu an durum. Keza aynı şekilde Popp konusunda da -Japonya maçı için söylüyorum bunu- maçın sonlarına doğru oyuna sürmesi yanlıştı. Tabii böyle diyoruz biz ama giden gitti artık. Japonya'da çok önemli bir iş başardı hakikatten. Haklarını teslim etmek lazım. Bundan sonra yarı finalde ne yaparlar bilemiyorum fakat bu turnuvada şu an itibariyle büyük işlere imza attılar bile.

Bir Kare #5

Japonya-Almanya maçından... 108. dakikada Maruyama topa vuruyor ve sonrasında Almanya kupaya veda ediyor. Ne diyelim, yazık oldu.

7 Temmuz 2011

Kadınlar Dünya Kupası & Çeyrek Finaller

Gündem o kadar yoğun olmasına ve bununla beraber yazacak o kadar şey olmasına rağmen, pek ilgilenmemeye çalışıyorum malum şike soruşturmasıyla. Zira henüz ortada kesin bir şey yok ve şimdi ne yazsak, havada kalma ihtimali çok yüksek çünkü. Onu şimdilik bir tarafa koyup, Kadınlar Dünya Kupası'na odakladım kendimi şu an. Bildiğiniz üzere -takip edenler bilir- grup maçları dün itibariyle sona erdi ve turnuvayı yarıladık diyebiliriz. Şunun şurasında 10 gün gibi bir süre kaldı çünkü.

İngiltere - Fransa

Turnuva başlamadan önce favori gördüğüm takımlardan birisiydi İngiltere. Ancak maçlar başlayınca ve İngiltere'yi  adamakıllı izledikten sonra bu fikrim değişti. Kadro kalitesi açısından çok iyi isimlere sahipler eyvallah ama üç maç geride kaldı ve bu üç maçta istenilen oyunu sergileyemediler bir türlü. Takımda Kelly Smith bir şeyler yapmaya çalışıyor ama o da bir yere kadar yani. Takımda Kelly Smith'e ayak uyduracak başka isim yok diyelim kısacası. Belki Fara Williams ve Faye White bir şeyler yapmaya çalışıyor ancak yeterli olmuyor o da.

Fransa turnuvanın açılış maçında Nijerya karşısında vasatın üzerine çıkamamıştı lakin onlar da ikinci ve üçüncü maçlarda toparladılar durumu. Gerçi son maçta Almanya'ya karşı kaybettiler ancak yine de fena top oynamadılar bence. Grup maçlarında Fransa için ön plana çıkan isimlerin Delie ve Necib olduğunu da söyleyelim. Necib'e ayrı bir parantez açmak gerekirse, oyun yapısı Nasri'ye çok benziyor. Bunu daha önce de söyledim, şimdi de söylüyorum. Bu eşleşmede iki takım arasında pek güç farkı olmamasına karşın, ben Fransa'nın tur atlayacağını düşünüyorum.

Almanya - Japonya

Almanya bu turnuvanın mutlak favorilerinden. Gerçi favori dediğime bakmayın, yalnızca kağıt üzerinde favoriler şu an. Grup maçları boyunca hiç öyle iç açıcı bir futbol oynamadılar. Bunun en büyük nedenlerinden birisi, Fatmire Bajramaj'ın takımla yaşadığı sorun. Fatmire Bajramaj kötü oynayınca, hâliyle bu durum takıma da yansıyor ve ortaya böyle kötü futbol çıkıyor. Hatta söylentilere göre takım arkadaşları Bajramaj'a oyun içinde pas atmamak için sözleşmişler. Tabii bu ne kadar doğru, bilinmez. Yine de bir sıkıntı olduğu gerçek.

Bajramaj istenileni veremedi dedik ama Almanya öyle tek bir oyuncuya bağlı bir takım değil. Hani Bajramaj kötü oynasa Grings, Popp veya ne bileyim, Kim Kulig falan sahneye çıkıyor. Ki çeyrek finale maç kaybetmeden gelmelerinde takım oyununun etkisi oldukça fazla.

Japonya ise bu turnuvanın en dirençli, en iyi futbol oynayan takımlarından birisi. Onlar da takım oyununu çok iyi oynuyorlar. Ben Japonya'nın yalnızca bir maçını takip edebildim bugüne kadar fakat izlediğim maçta Nagasoto'yu çok beğenmiştim. Ayrıca Japonya için şunu da söylemek gerekirse, İngiltere'ye kök söktüren Meksika'ya dört tane salladıklarını da hatırlatalım. Almanya karşısındaki şanslarına değinmek gerekirse de ; tur atlamaları zor şu aşamada ancak, imkansız değil.

İsveç - Avustralya


'Kısmetli takım' benzetmesi ne kadar doğru bilemem ama son maçta ABD'yi yenip Avustralya ile eşleşmeleri gerçekten büyük şans oldu İsveç için. Ha, son maçta kazanan ABD olsaydı aynı şeyi onlar için de söyleyecektik. Çünkü "Brezilya ile mi yoksa Avustralya ile mi eşleşmek isterseniz?" diye sorsalar, herkes Avustralya'yı tercih eder. Nedeni ise çok basit, Avustralya daha tecrübesiz bir takım Brezilya'ya göre. Yanlışım yoksa, tarihlerinde ikinci kez çeyrek finale çıkmışlar. İsveç karşısında neler yapacaklar, bakalım bekleyip göreceğiz.

İsveç, grup maçlarında fena top oynamadı. Kötü oynadığı maçları bile kazanmasını bildi. Bu açıdan biraz kendilerini zorladılar ve Avustralya ile eşleşmeleri onlar için büyük bir şans oldu. Grup maçlarında takımın en önemli oyuncusu olan Lotto Schelin'in gol atamaması onlar için büyük sıkıntı yarattı belki ama bence bu şanssızlığını Avustralya karşısında kıracaktır mutlaka.

Brezilya - ABD


ABD'nin en kısmetsiz takım olduğundan söz etmiştim yukarıda. Çünkü Brezilya ile eşleştiler. Bu turnuvanın en güçlü favorilerinden biriyle. Gerçi şimdi haklarını yemeyelim, kötü futbol oynamadılar grup maçları boyunca ancak ne yaparsanız yapın, karşınızdaki takım Brezilya. Ben şahsen çok fazla şansları olduğunu sanmıyorum ama göreceğiz yine de.

Brezilya'dan ise o kadar uzun uzun bahsetmemize gerek yok sanırım. Bu takımda Marta'nın tek başına gösterdiği performans bile onlar için yeterli olacaktır. Yani Marta gününde olursa, Brezilya'nın pek tutulma şansı olmaz. Hele bir de o gün takım olarak çok iyilerse, rakip takım için büyük sıkıntı olur.

6 Temmuz 2011

Bir Kare #4

Muhtemelen Almanya karşısında alınan 4-2'lik mağlubiyetin ardından...

5 Temmuz 2011

Sabır

Söylenecek, yazılacak o kadar şey var ki aslında, ama şu an hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden. Yalnız şöyle bir durum var ki ; her ne olursa olsun, eğer ortada bir suç varsa, suçlular mutlaka cezalandırılmalı.. Gerçi her türlü durumda olan yine Fenerbahçe'ye olacak ya, neyse. Hadi onu geçtim, bütün bir sene boyunca sarf edilen emeğe, çabaya kısacası her şeye yazık olacak. Ha, olur da Fenerbahçe bu davanın sonunda küme düşürülürse, en azından kendi adıma söylemeliyim ki, takımımı yine aynı şekilde destekleyeceğim ve maçlara gideceğim. Değişen bir şey olmayacak yani...

1 Temmuz 2011

Arsenal'da Transfer Bitmez (!)

Blogda kadınlar futboluna o kadar yüklendikten sonra, e artık bir yerde erkekler futboluna da bir pası atmak lazımdı ve Arsenal'daki transfer belirsizliği artık benim de canımı da sıkmaya başlamışken, bu yazıyı yazmaya karar verdim. "x kulübünde transfer bitmez" söylemi son zamanların en büyük klişelerden birisidir herhâlde. Arsenal'ı bir kenara koyarsak ve diğer Avrupa kulüplerine bakarsak, onlar çatır çatır transferler yaparken, Arenal'da henüz daha çıt yok maalesef.

Gerçi şimdi hakkını yemeyelim, bugün Barcelona altyapısından Hector Bellerin ve Jon Toral'ı renklerine bağladılar ama bu transferlerin ne derece yeterli olduğu tartışılır. Onun haricinde Charlton Athletic'ten Carl Jenkinson, Lorient'den Coquelin ve Botelho'yu renklerine bağladı Arsenal ama bu isimler yeterli isimler değil. Her şeyden önce 'geleceğe yatırım' için yapılmış transferler diyebiliriz bunlar için. Yani bu isimlerle başarının gelmesi şu aşamada imkansız.

Öte yandan bir de Gervinho meselesi var tabii. O transferde tam bir yılan hikâyesine dönüştü maalesef. "Ha geldi, ha gelecek" derken, o transferde tam bir arapsaçı oldu kısacası. Ben şu açıdan Arsene Wenger'i anlamıyorum. Hani tamam, Gervinho gibi bir adamın Arsenal'a transferi gerçekleşirse çok çılgın bir transfer olacaktır muhakkak ama, takımın kaleci sorunu yaşadığı kabak gibi ortadayken, diğer mevkiler için transfer konusunda ısrarcı olmasına anlam veremiyorum. Buradan şu sonuç çıkartılmasın tabii ki de ; Gervinho veya ne bileyim, herhangi bir isimden önce transferde öncelik kaleciye verilmeli bana göre.

Hep gelmesi muhtemel oyuncuları konuştuk, biraz da Arsenal'dan gitmesi muhtemel isimleri konuşmak lazım. Şu an takımdan gitmesi en muhtemel isim Fabregas. Bunu herkes biliyor. Aylardır bu transfer konuşulup durdu. Hatta artık kabak tadı vermeye başladı diyebilirim. Şayet transfer gerçekleşirse, Arsenal'ın kasasına ciddi bir para gireceği kesin. Bu transfer için bir yandan gerçekleşmesini, öte yandan da gerçekleşmemesini istiyorum. Umarım en kısa zamanda bir sonuca bağlanır bu transfer.

Son olarak ise, Samir Nasri'nin de takımdan ayrılacağı söyleniyor. Onun kesinlikle takımdan ayrılmasını istemiyorum. Zira olur da Arsenal'dan ayrılırsa, Manchester City'e transfer olacağı söyleniyor. Para için de olsa Manchester City'e gitmesi çok mantıksız. O yüzden Wenger'in Nasri'yi ne yapıp edip, takımda tutması şart.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...