29 Nisan 2011

34 Maç 99 Gol : Dinamo Bender

Bilgisayarın başında "bloga ne yazsam?" diye öyle düşünüp dururken, o arada puan cetvellerini kurcalarken karşıma Moldova Ligi çıktı ve ligin üst sıralarından ziyade, ligin alt tarafı oldukça dikkatimi çeken yer oldu ve bu yazıyı yazmaya karar verdim velhasıl. Dinamo Bender, Moldova 1. Liginde mücadele ediyor ve Moldova Liginde geride kalan 34 hafta sonunda 19 puan ile 13. sırada yer alıyorlar. Topladıkları puan itibariyle ligin en alt sırasında yer alan Gagauziya'dan daha iyi bir konum içerisinde olmalarına rağmen, attıkları ve yedikleri gol itibariyle şu ana kadar gördüğüm en kötü istatistiğe sahip takımlardan birisi olma konusunda benim gözümde ilk sırada yer alıyorlar şu an için.

34 maç sonunda neredeyse ortalama olarak maç başına 3 gol civarı bir gol yeme istatistiğine sahip olmaları da ayrı bir konu olabilir. Hani şu an itibariyle alabilecekleri belki bir galibiyet ile ligde kalmayı kesin olarak garantileyecekler büyük ihtimalle ama şu form grafiği ile kesinlikle tarih'e geçebilirler. Ayrıca şu ana kadar ligde beş galibiyet elde edebilmişler ve bu beş galibiyetin çoğunu da tıpkı kendileri gibi alt sıralarda sürünen takımlardan aldıklarını da söyleyelim.

Tabii bu yazıyı yazdıktan sonra akıllara hemen Şahan Gökbakar'ın zamanında buna benzer bir skeçi vardı. En azından onun kadar olmasa da, ona yakın bir grafikle karşı karşıya kaldığımız bir gerçek. Ama yine de kendilerini tebrik etmek gerekir, belkide bu istatistik ile tarih'e geçecekler, kim bilir...

28 Nisan 2011

Real Madrid 0-2 Barcelona

Dün akşamla beraber, şimdiye kadar üç tane El Clasico izledik ve bu üç maçta biz futbolseverlerin en çok yakındığı nokta, hani o meşhur bundan önceki El Clasico'larda yakalanan tempo ve insanları mest eden oyunun oynanaması en azından benim canımı sıktı biraz.

Dediğim gibi maç bariz bir şekilde sıkıcı bir tempoda başladı ve aslında bu tempo, kesinlikle Barcelona'nın işine geliyordu. İlk yarı boyunca ve hatta maç boyunca yani 70'e kadar olan zaman zarfından Messi ve Ronaldo'nun istenileni sahaya yansıtamamasında temponun ben denli düşmesinin katkısı olduğunu da söylemek lazım. Ama bu ikili 70. dakikaya adar istenileni veremedi belki ama sonuç itibariyle son sözü Messi söyledi.
Bu maçta -bundan önceki iki maçta olduğu gibi- değişmeyen tek bir şey vardı. O da saha içinde ve dışındaki gergin hava. Bu konuda yani gerginlik dendiği vakit, Barcelona'lı oyuncular bu konuda çok fazla çaba harcadılar oynanan maçlarda. Hep bir gerginlik ortamı yaratmaya çalıştılar ve o ortamı bu maçta da sürdürmeyi başardılar doğrusu. Maçın devre arasnda çıkan olaylar, çıkan kırmızı kartlar falan, ikinci yarının da "yüksek" tempoda geçeceğinin sinyallerini vermişti esasında bizlere.

İkinci yarıda Pepe'nin oyundan atılması maçın kırılma anıydı bana göre. Çünkü o dakikaya kadar oyunda var olan düşük temponun üzerine Pepe'nin atılması, Barcelona için büyük bir avantaj anlamına geliyordu ve bu avantajı da çok iyi kullandılar maçın sonunda. Madrid'te alınan 0-2'lik mağlubiyet, Real Madrid için işleri epey zorlaştırdı. Bu oyun şablonuyla Nou Camp'taki maçta Madrid'in işi elbette ki çok zor ama çıkmamış candan ümit kesilmez misali bir sürpriz gerçekleşmesini bekleyeceğiz artık. Bana sorarsanız ; Barcelona-Manchester United finali çok ama çok yakın ama yine de bekleyip görelim diyorum...

25 Nisan 2011

Fenerbahçe'nin Gol Ortalaması : Geçen Sezonlar & Bu Sezon

Aykut Kocaman sezon başında takımın başına geçtiğinde her açıdan Fenerbahçe kabuk değiştirmek için sinyaller vermişti.Zaten Aykut hocanın kafasındaki şey de buydu. Her açıdan bambaşka bir Fenerbahçe yaratmaktı. İlk aşamada baktığımız zaman takımın savunma hattı zaten sağlam bir yapı içerisinde olduğu için o bölgede pek fazla sıkıntı yaşamadı desek yeridir. Hücum anlamında ise bana göre takımın senelerdir bir golcü sorunu yaşadığı aşikârdı. Zaten transferler planlaması da bu durum göz önüne alınanarak yapılmıştı transfer döneminde. 
Niang, Stoch ve Dia gibi ofansif açıdan iyi işlere imza atailecek isimlerin kadroya ktılması, Aykut Kocaman'ın kafasındaki Fenerbahçe'nin nasıl bir oyun anlayışı benimseyeceğini belli etmişti az biraz. Ligde ilk haftalarda takımın yakaladığı muazzam gol ortalamasından sonra akıllara hemen Fenerbahçe'nin 88-89 sezonunda Oğuz-Aykut-Rıdvan üçlüsünün yer aldığı jenerasyonda 103 gol atılan sezon gelmişti tabii hemen akıllara ama sonra takım hâkiyle bir duraklama sürecine girdi ve şu an 30 hafta sonunda takımın attığı toplam gol sayısı 66. Ligin bitimine dört hafta gibi bir süre var ve son haftalarda şampiyonluk stresinden kanaklanan bir şey olsa gerek ki, takımın genel gol ortalaması baya düştü. Sezon başında -ilk 10 haftalık süreçte- gol ortalaması 3.00 dolaylarındayken, şimdi 2.33 dolaylarında.
Geçen senelere kıyasla baktığımızda aslında bu sezon, gol konusunda en bereketli geçirdiği sezonlardan birisi niteliğinde. Bundan iki sene önce Aragones zamanında takımın ligdeki gidişi zaten kötüydü ve o sezon yalnızca 60 gol atabilmişti Fenerbahçe. Ayrıca savunmanın da etkisiyle ve tılan gol miktarının az olmasından ötürü 2008-2009 sezonunda Fenerbahçe'nin yakaladığı gol ortalaması maç başına 1.79'du. İki gol bile değil yani, düşünün.
Daum'un takımın başında olduğu sezon, yani şampiyonluğun son haftada kaçtığı geçen sezon ise, Fenerbahçe Aragones döneminden bile daha düşük bir gol ortalaması yakalamıştı. Yani şöyle ki ; o sezon toplam atılan gol sayısı 55'di ve takım yalnızca 28 gol yemişti sezon sonunda. Takımın genel gol ortalamasının 2.13 olmasının nedeni, Daum'un savunmaya önem veren bir oyun yapısı ile oynamasından kaynaklı bir durumdu. Zaten Daum'un Türkiye'de görev aldığı dönemlere ve takımlara göz atarsanız, ufak tefek istisnaların dışında sezonu hep belli bir gol ortalaması ile tamamlamıştır hep o takımlar. Yani bu yazının özeti şudur ki ; bu sezon, Fenerbahçe'nin gol açısından geçirdiği en bereketli sezon olduğunu söylemek mümkün şu aşamada.

24 Nisan 2011

Bucaspor 3-5 Fenerbahçe | Dririliş

Ligde sona doğru yaklaştıkça özellikle şampiyonluk yarışındaki heyecan kat sayısı da oldukça fazla tavan yapıyor. Bu hafta maçlar oynanmadan önce içimde Trabzonspor'un Eskişehirspor deplasmanında puan kaybedeceği hissiyatı oluşmuştu ve Cuma günü Trabzonspor sahadan beraberlikle ayrıldı ve liderlik açısında Fenerbahçe'ye yine gün doğmuştu desek tam yeridir hani.

Kağıt üzerinde Fenerbahçe için kolay gözüken maçlardan birisiydi bu maç. Hele bir de maçın Atatürk Stadı'nda oynanacak olması ve bariz taraftar üstünlüğünü göz önüne aldığımız zaman Fenerbahçe'nin çok rahat kazanabileceği bir maç olarak görüyordum bu maçı. Maçın başlamasıyla beraber, Fenerbahçe'nin ilk görüntüsü bu maçı rahat kazacak düzeydeydi lakin Bucaspor'un daha ilk kez Fenerbahçe kalesine geldiği pozisyonun gol olarak sonuçlanması, taraftarda 'n'oluyoruz?' etksisi yaratmasına rağmen, Emre'nin enfes golüyle maçta dengelerin tekrardan sağlanması manasına geliyordu. Ancak maç 1-1 olduktan sonra Fenerbahçe'de bazı şeyler iyi gitmemeye başladı net bir biçimde. Bunu görebilmek için insanın çok fazla çaba sarf etmesine gerek yoktu yani. Art arda gelen Bucaspor golleriyle, takım hepten oyundan düştü ilk yarı için.

İlk yarı sonunda bu kadar farklı bir skorun ortaya çıkmasında savunmanın etkisi gereğinden fazlaydı. Yapılan bireysel hataların yanında, Fenerbahçe atak geliştirirken aka alanda bırakılan boşluklar, Fenerbahçe'ye Bucaspor kontrası olarak geri dönüyordu ve bana sorarsanız Buca'nın yakaladığı kontraları değerlendirebilmesi hâlinde ilk yarı 4 veya 5-1'de sonuçlanabilirdi.

Takımın ilk yarıdaki isteksiz, vasat, şampiyonluktan uzak görüntüsü can sıkmıştı elbette. Bu bağlamda ikinci yarı çok önemliydi tabii. Bucaspor'un ilk yarıda net bir skor ile avantaj elde etmesi Fenerbahçe açısından çok büyük bir handikaptı ve ikinci yarı boyunca skoru korumak savunmaya çekileceklerdi. Bu da Fenerbahçe için sıkıntı demekti sonuç itibariyle. Ancak bunların yanında Fenerbahçe'nin tekrardan özüne dönmesiyle maç tekrardan beklenilen havasına kavuştu geçte olsa. Maçın özüne dönmesinde Caner-Stoch değişikliği kilit noktaydı tartışmasız. O değişiklikten sonra oyunun dengesi değişti çünkü. Çalınan penaltı, Alex'in bireysel performansı, Mehmet Topuz ve Stoch'un çabaları skorun Fenerbahçe lehine dönmesinde çok önemliydi kesinlikle.

Bir de Güiza
Maç güç bela Fenerbahçe lehine döndükten sonra bu geri dönüşte Daniel Güiza'nın da etkisi vardı. Oyuna girer-girmez gol attı ve bu gol yalnızca sıradan bir gol değildi ne olursa olsun. Bu golün şöyle bir değeri vardı ki, hem Fenerbahçe'nin liderlik ve şampiyonluk yolunda yürürken atılan bir gol olmasının yanında, Fenerbahçe'ye geldiği günden bu yana adı anıldığında hep eleştirilen, tartışılan birisi oldu sürekli. Ancak bu akşam attığı gol, belki de Fenerbahçe tarihine geçecek ve Fenerbahçe bu gol ile sezon sonunda şampiyonluğa ulaşacak. Bir de hep eleştirilen bir diğer konu ise, Güiza'ya ödenen bonservis ücretiydi ve bana göre bu gol,  14 Milyon €'nun tam karşılığıydı ve Güiza, taraftara borcunu ödemiş oldu bir nevi.

21 Nisan 2011

Real Madrid 1-0 Barcelona | Mourinho...

Mourinho gerçekten çok büyük bir teknik adam. Bunu her zaman söylemişimdir ve her zaman savunmuşumdur. Real Madrid'e gelmeden önce yaptıkları ortada zaten. Ve şimdi de Real Madrid'in başında elde ettiği Kral Kupası zaferi...  Bu kupanın gelmesinde Cumartesi günü oynanan El Clasico'nun önemi de oldukça büyüktü bana göre. Çünkü ilk maçın ardından Mourinho'nun Barcelona'yı çözmesi anlamına geliyordu ilk maç ve sahadan beraberlik çıkmasına rağmen, tüm kozlarını Kral Kupası maçında oynayacaktı hâliyle Mourinho.
Saha'ya da ilk maçtaki Barcelona'nın genel görünümüne göre bir 11 çıkartmıştı Mourinho. Maça ilk önce Barcelona'nın hızını, temposunu düşürme düşüncesiyle başlamıştı Real Madrid. Ancak Barcelona'da şöyle bir durum var ki şu iki maçtır, Real Madrid karşısında bir türlü o istedikleri tempoya bir türlü ulaşamadılar ve bu tempoyu yakalayamadıkları için de, sahadan istemedikleri sonuçlarla ayrıldılar. Lig maçında Mesut Özil maçın kilit oyuncularından birisiydi. Yani Real Madrid'in sahadan 1 puan almasının en önemli mimarlarından birisiydi hatta. Bu maça da beklenildiği üzere 11'de başlamıştı ancak onun yerine Benzema'nın kesilmesini Madird için dezavantaj oluşturcağını düşünüyordum lakin, ileri uçta Ronaldo fena bir oyun oynamadı maç boyunca. Takımda hem moral, hem de psikolojik açıdan düzelme olduğunu da belirtelim. Bunun en belirgin kanıtı ise, Real'in son iki maçtır Barcelona'ya karşı cesur oynabilmesi bu durumu kanıtlar nitelikte.

Hoş, maçı 70'den sonra takip edemedim ama sabah kalkar-kalkmaz özetine denk geldim ve Ronaldo çok önemli bir gole imza atmış uzatma dakikalarında. Maçın sonunda her ne olursa olsun, Barcelona'yı yenmek ve Real'in kupaya uzandığını görmek, tarifsiz bir durum. Açık konuşmak gerekirse, bu saatten sonra Real Madrid  ligi Barcelona'ya bıraksa bile umrumda olmaz. Onun yerine Şampiyonlar Ligi'nin kazanmasını tercih ederim ben. Bir de ilk yarıdaki 5-0'lık mağlubiyetin rövanşını Barcelona'yı kupadan iterek almakta ayrı bir güzel olay. Bakalım, önümüzde daha iki El Clasico daha var ve bu kalan iki maç bizlere neler gösterecek...

19 Nisan 2011

Andre Santos'un Dönüşü

Fenerbahçe'ye transfer edildiği günden bu yana en çok eleştirilen isimlerden birisi Andre Santos'du şüphesiz. Bunun nedeni ise çok açık ortadaydı yani. Antrenmanlarda sergilediği davranışlar, maçlarda gösterdiği performanslardan dolayı sürekli eleştirildi eleştirildi ve açık konuşmak gerekirse, bir ara Andre Santos'un takımdan acilen yollanmasını istiyordum şahsen bir Fenerbahçe taraftarı olarak. Hele bir de bu sezonun başlamasının ardından sonra belli bir zaman içinde Aykut Kocaman ile ilgili yaptığı açıklamalar falan, artık bir yere kadardı sonuç olarak.

Andre Santos'un bu davranışlarından sonra Aykut Kocaman'ın Santos'un takımdaki geleceğini belirlemek adına sergileyeceği tutum çok önemliydi elbette. Oyuncusunun benimsediği tutumdan farklı olarak, Aykut Kocaman Andre Santos'u tekrar takıma kazandırmak için çok çabaladı ve bunu başardı da aslında. Devre arası transfer dönemi boyunca Andre Santos'un takımla olan sorunlarının hâlledilmiş olması, ligin ikinci yarısında Fenerbahçe'ye çok fazla şey kazandırdığını söylemek mümkün. Kısaca durumu şöyle özetleyelim ; Fenerbahçe devre arasında takıma oyuncu takviye etmedi belki ama, Andre Santos'u tekrar kazanarak, kendi içinde çok önemli bir transfere imza atmıştı bence.

Ligde en son oynanan Gaziantepspor maçı, Andre Santos açısından tam bir dönüm noktası niteliğini taşıdığını da belirtelim. Maçın son dakikasında o gol gelmeseydi belki, şu an Fenerbahçe şampiyonluk yarışının dışında kalacaktı büyük ihtimalle ve bütün sezon içerisinde sarf edilen emekler çöpe gidecekti ancak Andre Santos'un golü, çok şeyi değiştirdi. Bundan sonra performansının daha da artmasını ve sürekli Fenerbahçe'ye yarar sağlayan bir oyuncu olarak kalmasını dileyelim.

17 Nisan 2011

Fenerbahçe 1-0 Gaziantepspor

Kadıköy'de Trabzonspor ve Bursaspor maçlarından sonra 'çok zorlu' geçmesini beklediğim maçlardan birisi, dün akşamki Gaziantepspor maçıydı. Fenerbahçe maça Kadıköy'deki hemen hemen her maçta olduğu gibi, rakibi kendi yarı sahasında daraltan, pres yapmaya çalışan bir oyun şablonuyla başladı maça. Maçın ilk kırılma anı bana göre Alex'in yanılmıyorsam daha birinci dakika içerisinde Gaziantepspor ceza sahasında düşürüldüğü ve Hüseyin Göçek'in vermediği penaltıydı. Hüseyin Göçek o penaltı pozisyonunu es geçerek esasında bu maçın Fenerbahçe için sıkıntılı geçeceğini net bir biçimde belli etti. Hani bugüne kadar yazdığım maç yazılarında hakem konuşmamaya özen göstermişimdir ama Kadıköy'de oynanan son iki maçtır -Bursaspor ve Gaziantepspor- insanın sabrını taşıran kararlara imza atıyor hakemler.

 Burada Fenerbahçe taraftarının tutumu da çok önemli ayrıca. Kadıköy'deki son iki maçta benim gözlemlediğim kadarıyla şöyle bir durum var ki, taraftar, hakem ne karar verirse versin, Fenerbahçe lehine çalınmayan düdüklerde bile eskisi gibi küfür etmiyor, ettirmiyor. Bu çok önemli bir şey. Çünkü oraya giden herkes, küfür edilmesi hâlinde kulübün ceza alacağını biliyor ve ona göre davranıyor.

Neyse, Hüseyin Göçek mevzusunu fazla uzatmadan tekrar maça dönelim. Çünkü hakemi daha fazla konuşmaya devam edersem, sinirlerim bozulacak yine. Fenerbahçe maça istekli başladı demiştik ve maçın ilk dakikasından, son dakikasına kadar neredeyse kendi yarı sahasından hiç çıkmayan ve 'Çanakkale Geçilmez' taktiğini uygulayan bir Gaziantepspor vardı sahada. Hâl böyle olunca Fenerbahçe maç boyunca rakibi kendi yarı sahasında bunaltma girişimlerinde bulunsa da, bir türlü beklenen gol gelmiyordu. Beklenen gol gelmeyince hem taraftarlar hem de futbolcuların üzerindeki baskı da bir kat daha artıyordu doğal olarak. Fenerbahçe'nin kendi evinde oynadığı maçlarda yaşadığı en büyük sıkıntılardan birisi kuşkusuz, sürekli kapanan rakipler karşısında savunmanın kilidini açamama sorunu. Tolunay Kafkas'ın çalıştırdığı takımların genel görüntüsü bugüne kadar hep ofansif bir anlayış benimsemiş olmalarına rağmen, savunmaya çok iyi gömüldüler maçın son dakikasına kadar. Ancak 90+4'te Andre Santos'un golü maçta her şeyi değiştirmeye yetti. Ben tribünde olmama rağmen, golü göremedim. Çünkü o esnada stattan çıkmaya hazırlanıyordum ve sadece gol sevincine şahit oldum, o da tek kelimeyle mükemmel bir an'dı.

Dün akşam Fenerbahçe'nin kanatları içinde birkaç şey söylemek istiyorum ayrıca. Mehmet Topuz-Gökhan Gönül tarafı dün hemen hemen çok iyi işledi ve çoğu atak orada şekillendi. Ancak sol tarafta ciddi bir sıkıntı olduğunu da söylemek gerek. Caner geçen hafta gol atmış olmasına rağmen, maç genelinde çok aksadığını söylemiştim ve Gaziantepspor maçında da aynı durumu yeniden tekrarladı ve bence çok kötüydü.

Son olarak Gaziantepspor için bir şeyler söylemek gerekirse de, dün akşamı bir kenara koyarsak, çok iyi top oynuyorlar ve kaliteli oyunculara sahipler. Eğer önümüzdeki sezon, gerekli yerlere iyi takviyeler yapabilirlerse, Bursaspor örneğinde olduğu gibi, seneye şampiyonluğa oynayabilecek potansiyele sahipler...

Real Madrid 1-1 Barcelona

18 günlük El Clasico heyecanının ilk maçı dün oynandı ve sahadan beraberlik çıktı. Şimdi geriye kaldı üç maç. Maç öncesinde daha bol pozisyonlu, daha hareketli bir El Clasico bekliyordum ancak bu beklentilerimin maç başladığı andan itibaren suya düştüğünü söyleyeyim öncelikle. İki takımın bu sezon ligde diğer takımlarla oynadığı karşılaşmaları göz önüne alınca, insan hâliyle daha vurdulu-kırdılı bir maç bekliyordu ama olmadı işte. İki takımda  maça ilk önce savunmayı düşünerek, temkinli bir başlangıç yaptı. Barcelona'nın maça bu kadar durgun bir giriş yapmasının nedeni, deplasmanda oynuyor olmasıydı kesinlikle. Tamam, ligde bu güne kadar önüne geleni duman eden bir takım görüntüsü içerisindeler belki ama dün akşam karşılarındaki takım, her ne kadar ilk maçta 5 golle uğurladıkları Real Madrid olsa da, Real Madrid her zaman Real Madrid'dir. O açıdan biraz sakin bir havada başladı maç. Real Madrid'in maça aynı Barcelona gibi başlamasındaki neden de, ilk maçta alınan skordu bence.
Maçın ilk bölümlerindeki durgunluk belli bir süreden sonra yerini bu maçtan önce ben dahil, tüm futbolseverlerin asıl beklentisi olan 'zevkli maç' havasına girmeye başlamıştı yavaştan. Real Madrid'e oranla Barcelona'nın kaybedecek pek bir şeyi olmadığı için, ilk yarıda hücumu düşünen taraf Barcelona'ydı. Messi ile yakaladıkları çok mühim bir-iki pozisyon vardı ama onlardan da bir sonuç alamadılar. Real Madrid'de ise Benzema ile Di Maria hücum bölgesinde beli bir çaba içerisindeydiler ama dün akşam Di Maria'ya maç genelinde ben pek bir anlam veremedim. Hatırladığım kadarıyla iki veya üç tane net pozisyon vardı maç içinde ve bu pozisyonları hunharca harcadı.

İkinci yarıda Real Madrid 10 kişi kaldıktan sonra çoğu insan Barcelona'nın fark'a koşacağnı düşünüyordu belki ama Mourinho herkesi yanılttı net bir biçimde. Barcelona'nın gelen golünden sonra Mesut değişikliği çok şeyi değiştirdi Real Madrid için. Bu değişiklikle orta saha'da dengeler tekrardan kurulmuştu ve Real Madrid'in çok ciddi pozisyonlar yakaladığı anlara tanık olmuştuk. Tıpkı Barcelona'nın golü gibi, Real Madrid'in golünün de penaltıdan geldiğini de belirtelim ve o penaltı, penaltı mıydı? diye sorarsanız, bence tartışmaya açık bir pozisyondu.

Velhasıl, maç 1-1 sona erdi ve yazının başında dediğim gibi, ilk El Clasico beklentilere cevap veremedi pek. Bundan sonra önümüzde daha ü maç daha var ve bu üç maç, bu maça kıyasla daha zevkli geçer diyelim. Son olarak, bu beraberlikle Real Madrid büyük ihtimalle şampiyonluk yarışına son noktayı koydu burada. Kalan maçlara baktığımız zaman, Barcelona artık şampiyonluğa yürür gider.

16 Nisan 2011

Fenerbahçe Spor Kulübü

 Türkiye'de özellikle büyük takımların genelde futbol branşında aldıkları neticeler daha çok ön planda olur ve bir kulübün futbol takımı o sene başarısız olursa, hepten diğer branşlara bakılmaksızın 'başarısız' damgası yer. Benim bugüne kadar gözlemlediklerim bu yönde yani en azından. Ama kendi kanaatimce bu durum böyle olmamalı, bu zihniyet insanların kafasından silinmeli artık bir şekilde. Mesela Fenerbahçe'ye baktığımız vakit, bu sezon futbol takımının şu haftaya kadar çizmiş olduğu grafiğin etkisinden midir nedir, futbol'da işler iyi gidince, amatör branşlar olarak adlandırdığımız Basketbol, Voleybol gibi alanlarda da elde edilen başarılar bir şekilde dillerden düşmüyor, hep ön planda kalıyor. Ama bunun tam tersi olduğu zaman ise, diğer branşlarda çok iyi sonuçlar elde edilmiş olsa bile, belli bir zaman sonra o başarılar geçerliliğini yitiriyor. Benim bu yazıyı yazmamın asıl nedeni bunları söylemek değildi tabii. Sadece bu ülkede, insanların futbol dışındaki genel bakış açısını irdelemek istedim. Netice itibariyle, Türkiye'deki zihniyet şu ; eğer bir kulübün futbol takımı o sene başarı elde edememişse, her mânâda o kulüp başarısız olmuştur o sene.

Şimdi esas değinmek istediğim konuya geleyim ve malum bu sene Fenerbahçe'nin her alanda elde ettiği başarılar ortada. Aslında Fenerbahçe'nin bu başarıları, sadece bu seneye mahsus değil. Geçen sene de bu seneye benzer bir görüntü içerisindeydi kulüp ama, futbol takımının son haftada şampiyonluğu kaybetmesiyle, diğer branşlardaki başarılarda pek bir anlam ifade etmemişti insanların gözünde. Bu sene ise Basketbol ve Voleybol olmak üzere elde ettiği başarılar şu şekilde.

-Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı Aroma Erkekler Liginde finale yükseldi
-Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı finale yükseldi
-Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı, Dünya Şampiyonu oldu.
-Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı, Kadınlar Liginde  Play-Off'lara kaldı.
-Fenerbahçe Ülker, -şu an için ligde lider- ve Play-Off'lara kalmayı garantiledi.

Aziz Yıldırım'ı eleştiren bir güruh var taraftarlar içerisinde. "Kulübü yanlış yönetiyor, kulübün hâli ortada" gibi laflar söyleyen insanlara birçok kez tanık oldum ve evet, kulübün durumu gerçekten ortada. Çoğu dünya kulübünün -futbol dışında- elde edemediği başarıları, şu an Fenerbahçe gerçekleştirdi ve eminim ki bu başarıların devamı gelecektir. Tesisleşme hamlelerinin dışında, sportif açıdan Fenerbahçe'nin ne kadar önemli işlere imza attığını da görmek lazım artık.

13 Nisan 2011

El Clasico'ya Doğru #1 : Giriş

Beklediğimiz hafta geldi çattı ve her anlamda El Clasico'ya doyacağımız bir haftaya girmiş bulunmaktayız şu dakika itibariyle. Bu senenin geçen senelere nazaran en önemli ve dikkat çekici yanı ise, bu iki takımın önümüzdeki 18 gün boyunca toplam 4 kere karşılaşacak olması ben dahil, futbol'a ilgisi olan herkesi heyecanlandırdığını tahmin edebiliyorum. Zaten böyle bir şeyi tahmin etmek için futboldan çok iyi anlamaya da gerek yok. Başlı başına 18 gün boyunca futbol'a doyacağımız bir sürecin içine gireceğiz. 18 gün dedik, dört karşılaşma dedik ve işte o malum 18 gün içerisindeki maç fikstürü de aynen şu şekilde.
16 Nisan Cumartesi 

La Liga 32. Hafta Karşılaşması

20 Nisan Çarşamba 


İspanya Kral Kupası Final Maçı

26-27 Nisan 

UEFA Şampiyonlar Ligi Yarı Final 1. maçı


3-4 Mayıs 
UEFA Şampiyonlar Ligi Yarı Final 2. maçı
Maç tarihleri bu şekildeyken bir de iki takımın genel durumuna bakalım bir de. Real Madrid için bu maçın öneminden zaten bahsetmemize gerek yok. Çünkü ligde Barcelona ile arasındaki 8 puan farkın yanında, ligin ilk yarısında Nou Camp'taki deyim yerindeyse 'tarihi hezimet'in rövanşını almak olacaktır öncelikle Real Madrid'in hedefi. O maçta farkın bu kadar abartılı olmasının temel nedeni bence, Mourinho'nun daha o haftalarda takımı tanıma aşamasında olmasından dolayı kaynaklandığını düşünüyorum şahsen. Barcelona'daki sistem zaten sürekli  aynı işlediği için karşılarındaki rakibin Real Madrid olduklarına aldırmadılar pek ve ortaya bambaşka bir sonuç çıktı özetle. Tabii bu söylediklerim işin biraz 'bahane' boyutu ve artık bu hafta oynanacak olan maça bakmak lazım artık.

Real Madrid'de bu maç için kilit oyuncuların Adebayor, Ronaldo ve Mesut olacağı kanısındayım. "Neden Mesut?" sorusuna da hemen cevap vereyim yeri gelmişken. Real Madrid'e geldiği bundan bu yana kötü oynadığı maçların sayısı, bir elin parmağını geçmez. O açıdan Barcelona maçının kilit oyuncularından birisi de Mesut olacaktır.

Barcelona'ya pası atmak gerekirse de, savunmalarını bir kenara koyup, müthiş bir orta saha-forvet uyumuna sahip bir takım olduklarını herkes biliyordur zaten. Bu yüzden Real Madrid orta sahasında Barcelona'nın hızını kesebilmek açıısndan Xabi Alonso'nun performansının belirleyici olacağını da söyleyelim şimdiden.


Orta saha dedik, forvet dedik ama bir de Messi faktörü var tabii. Bu yazıyı okuyanların özellikle bu paragrafta hayretler içinde kalacağını düşünerek söylüyorum ki, Messi'yi her ne kadar sevmesem de, bana antipatik gelmesine rağmen de, Madrid'li oyuncuların oynanacak dört maçta da Messi'yi durdurabileceklerini sanmıyorum. Çünkü bugüne kadar Barcelona ile karşılaşan hiçbir takım böyle bir şeyi gerçekleştiremedi ve muhtemelen Real Madrid'de bunu gerçekleştiremeyecektir. El Clasico'ya daha üç gün gibi bir süre var daha ve maç gününe kadar, konuyla ilgili bir kaç yazı daha yazarım belki duruma göre...

10 Nisan 2011

Eskişehirspor 1-3 Fenerbahçe | Günü Kurtarmak Adına...

Bursaspor karşısında yaşanan 'sürpriz' puan kaybından sonra Eskişehir deplasmanı için kafamda "acaba burada da puan kaybeder miyiz?" hissiyatına kapılmıştım ister-istemez ancak Fenerbahçe bu duruma mahal vermeden galip gelmesini bildi. Ancak kazandı dedik ama maç Fenerbahçe için -özellikle ilk 10 dakikası- baya bir sıkıntılı başladığını söylemememiz gerekir. Batuhan'ın adeta göstere göstere attığı gol, takımda bir bocalama etkisi yarattı ilk başta ama sonra Eskişehirspor stoperlerinin Caner'i film seyreder gibi seyretmesi sonucu Fenerbahçe eşitliği yakaladı. Hemen sonrasından gelen Niang'ın golüyle sıkıntılı başlayan maç, tekrar Fenerbahçe tarafına dönmüştü 7 dakika içerisinde...

Maçın ilk 15 dakikalık bölümünde yakalanan çılgın temponun ardından ilk yarının sonuna kadar maçta bir duraklama dönemi yaşandı pozisyonlar açısından. Bu durumun böyle olmasında Eskişehirspor'un isteksizliğinin etkisi çok büyüktü. Çünkü Fenerbahçe maç geneli boyunca Eskişehir'in temposuna ayak uydurarak mücadele etti.

Maç öncesinde Dia'nın eksikliğinin Fenerbahçe için büyük bir handikap olduğunu söylemiştim. Ki, Dia'nın eksikliğini ilk yarı boyunca hisseden bir takım vardı sahada. Eskişehir'in gelişen tüm ataklarına bakın, çoğu o bölgeden gelişen ataklardı genellikle. Caner golü atmasına rağmen, defansif açıdan o bölgede net bir biçimde aksadı dün akşam. Maç içerisinde Andre Santos ile dönüşümlü oynadılar ancak o da bir çözüm olmadı hani maç boyunca.

Maçın ilk yarısının Eskişehir'in temposuna ayak uydurarak oyununu oynayan bir Fenerbahçe olduğunu söylemiştik ancak ikinci yarıda Bülent Uygun'un biraz risk alarak Ümit Karan'ı da oyuna sürmesiyle, takımın ligin ilk yarısındaki en önemli sorunlarından birisi hâline gelen, ikinci yarının belli bölümlerinden sonra skoru koruyamama durumu tekrar ortaya çıkma belirtileri gösterdi ama 90 dakika sonunda korkulan şeyle karşılaşılmadı neyse ki. 60'dan sonra orta sahanın oyundan  düşmesinde Emreperformansının etkisi oldukça fazlaydı bence. Hatta Aykut Kocaman'ın Emre-Gökay değişikliğinden sonra takımın genel direncinin arttığını görünce bu net bir biçimde kendini belli etti yani.

Velhasıl-ı kelam, mutlak kazanılması bir maçı Fenerbahçe kazasız-belasız atlattı ve şimdi Trabzonspor'un bu akşam puan kaybetmesini bekleyecek liderlik için...

8 Nisan 2011

Maça Doğru | Eskişehirspor - Fenerbahçe

Geçen hafta Kadıköy'de Bursaspor karşısında bırakılan iki puan, Fenerbahçe açısından tüm dengeleri bozduğunu söylemek mümkün. Kaybedilen bu iki puan, sonuç olarak Trabzonspor'un iki puan farkla liderliğe yükselmesi demek oluyordu özetle. Eskişehirspor'da Rıza Çalımbay'ın yerine Bülent Uygun'un takımın başına getirilmesi ilk başta tedirginlik havası yaratsa da, zamanla alınan galibiyetlerle güven ortamının sağlandığını söyleyebiliriz. Bülent Uygun'a karşı oluşan güvensizliğin en temel nedeni, Sivasspor'da ilk aşamada yaşadığı mükemmel çıkış tamam, ama sonrasında takımın dibe vurmasıyla gelen istifanın yanında Bucaspor'daki kısa maceranın sonrasında taraftarların böyle bir tutumla yaklaşması gayet normaldi yani. Bülent Uygun ile birlikte tam bir ortalama takım havasını yakaladılar ve şu an puan tablosundaki yerlerine baktığımız zaman, Bülent Uygun'un Sivasspor'daki meşhur yılları geliyor aklıma.

Pası Fenerbahçe'ye atmak gerekirse, yazının başında Bursaspor karşısında kaybedilen iki puanın tüm dengeleri şu an için bozduğunu söylemiştik. Esasında Fenerbahçe'nin geçen hafta puan kaybetmesine pek fazla sesimi çıkartmazdım ama Kadıköy'de iki puan bırakmak iyi olmadı her açıdan. Bırakılan iki puandan sonra ertesi maçın Eskişehirspor ile olması da ayrı bir sıkıntı bence. Çünkü Eskişehir ile Fenerbahçe'nin aralarındaki son maçlarını incelemeye kalktığımda, Eskişehir'in kendi evinde Fenerbahçe'ye karşı kolay kolay maç kaybetmeyen görüntüsü can sıktı hâliyle biraz.

Fenerbahçe açısından maçın kadro boyutuna gelecek olursak, orta sahada Emre'nin tekrar oynayacak duruma gelmesi büyük avantaj. Zira geçen hafta Emre ve Selçuk'un yokluğunda Fenerbahçe'nin Bursaspor karşısında topu özellikle ileriye taşıma konusunda ciddi sorunlar yaşadığını gördük açık bir şekilde. Bu açıdan Emre'nin oynaması çok önemli. Geçen hafta yabancı sınırlamasının Aykut Kocaman'ın elini kolunu bağlayan unsurlardan birisi olduğunu söylemiştik ancak bu hafta Dia'nın oynayamayacak durumda olması dezavantaj gibi görünse de, yabancı sınırlaması için bir avantaj olduğunu söyleyebiliriz. Benim merak ettiğim bir diğer konu ise, Niang'ın bu maçta da Bursaspor maçında olduğu gibi, sağ açık pozisyonuna yakın bir yerde oynayıp, oynayamayacağı meselesi aklımı kurcalamayıyor değil hani. Şayet yine Niang o bölgeye yakın oynarsa böylesine bir maçta Fenerbahçei için sorun oluşturabilir.
football formations

Son olarak, bu maç için çıkmasını beklediğim 11 ise yukarıdaki gibi. Bursaspor maçından sonra şampiyonluk yolunda en kritik maçlardan birisine çıkacak Fenerbahçe. Bu maçı kazanması hâlinde büyük bir engeli daha aşmış olacak...

6 Nisan 2011

İki Farklı Schalke

Schalke'nin bu sezon ligdeki durumu ortada. Kadro açısından baktığımız vakit en azından benim kanaatimce kaliteli bir kadro yapısına sahip olmalarına rağmen Felix Magath'ın beceriksizliği mi desek, yoksa daha başka bir nedenden ötürü mü bilmiyorum ama bu sezon takım ligde istenileni veremedi açık bir şekilde. Takım ligdeki durumu baz alındığından dolayı artık bir müdahalenin yapılması gerekiyordu ve sonuç olarak en sonunda Magath'ın görevine son verildi geçtiğimiz günlerde. Magath'ın ardından takımın başına Michael Boris getirildi ve bu kan değişimi takıma ciddi bir pozitif yönde hava getirdi desek yeridir hani. Magath'ın vedasının ardından alınan galibiyetler ve bunun yanında zaten takımın Şampiyonlar Liginde gösterdiği form grafiğinin üzerine dün akşam eklenen muazzam İnter galibiyeti hakikatten anlatılmaz bir durum. Şampiyonlar Liginin son şampiyonu karşısında hele ki bir de deplasmanda beş gollü bir galibiyet ile Almanya'ya geri dönmek anlatılmaz bir şey yani. Gerçi yarı finaldeki rakiplere baktığımız zaman insanın gözü biraz korkuyor ama o aşamaya geldikten sonra rakibin kim olduğunun bir önemi yok. Ama Manchester United nı, Chelsea mi derseniz, ben Chelsea'yi tercih ederim yarı finalde.

Lig dedik, Şampiyonlar Ligi dedik ama bir de takımın son zamanlardaki yükselişinde Raul'ün katkısını da görmemezlikten gelmeyelim. Sezon başında Schalke'ye geldiğinde "Almanya'ya tatil'e geldi" benzeri açıklamalar yapılıyordu onun için ama dün akşam attığı gollerle bir kez daha ne derece büyük bir oyuncu olduğunu kanıtladı herkese. Söyleyecek pek fazla daha fazla da söz yok esasında Raul için. Şampiyonlar Liginde 130 maçta 66 gole imza atmış bir oyuncu için söylenebilecek daha başka söz var mıdır yani sizce de?

4 Nisan 2011

Resim #6

Fenerbahçe-Bursaspor maçından...

Fenerbahçe 0-0 Bursaspor | Kararlar...

Fenerbahçe, ligin ikinci yarısının başlamasından itibaren yani 10 maç aradan sonra ilk kez dün akşam Bursaspor karşısında puan kaybetti. Milli maç aralarından sonraki hafta Fenerbahçe için hep sıkıntılı ve puan kayıplarıyla geçmiştir genellikle.Yani en azından ben kendimi bildim bileli küçük istisnalar dışında bu durum hep böyle olmuştur. Maçtan önce kadroları öğrendikten sonra Emre ve Selçuk'un yokluğundan dolayı sahaya çıkabilecek en iyi kadroyu sahaya sürmüştü bence Aykut Kocaman.

Yabancı kısıtlaması sezon başından beri Fenerbahçe'nin elini kolunu bağlayan sorunlardan sadece birisi. Bu maçta da bu sıkıntıdan dolayı Dia ve Stoch maça yedek başladı doğal olarak. Durum böyle olunca kanatlarda Niang ve Özer'i monte etmek zorunda kaldı Aykut Kocaman ve Naing asıl yerinde oynamadığı için o bölgede biraz sırıttı desek yeridir hani. Özer ise, Fenerbahçe'ye geldiği günden bu yana kendisinden bekleneni veremeyen isimlerin en başında geliyor bana göre. Dün akşam 11'de başlaması beni biraz umutlandırmıştı ama yani çok çabalamasına rağmen, vasatın üzerine çıkamadı genel olarak. Dün akşam esasında kanatların rolü de çok önemliydi. Çünkü Bursaspor'un oyunu orta alanda sıkıştırması sonucu en son çare oyunu kanatlardan şekillendirmek gerekiyordu ama istenilen verimin sağlandığını söylememiz zor.

İlk yarı boyunca skora gitmek için çok hevesli bir Fenerbahçe olmasına rağmen, Bursaspor'un oyun yapısı gereği ve savunmada iyi organize olmalarından dolayı Fenerbahçe pek fazla pozisyon üretemedi.İkinci yarıda da Aykut Kocaman'ın yaptığı değişiklerle Fenerbahçe her zamanki asıl taktiğine geri dönüş yaptı ve bana sorarsanız bu değişiklikler oyun da baya bir hareketlenmeye sebep oldu. Bu dakikadan itibaren Alex'in çabaları ve yakaladığı pozisyonlardan bir tanesi hol olsaydı hani çok güzel olurdu ama futbolun doğasında olan bir şey bu sonuçta,olmayınca olmuyor. Tabii 70'den sonra Fenerbahçe baskı kurdu dedik ama burada Bursaspor'un kontra ataklarla yakaladığı pozisyonları da es geçmemek gerekir.

Velhasıl, işin analiz boyutunu ele aldığımız da Fenerbahçe 10 maç aradan sonra ilk kez puan kaybetti ve bu yazı da asıl değinmek istediğim konuya gelmek istiyorum bir şekilde. Ülkemizde hakemlerin kararları hep konuşulur, eleştirilir ama dün akşam tartışmasız Kuddusi Müftüoğlu gerçeği vardı sahada. Toplumun gözünde hep "Hakemler Fenerbahçe'ye çalışıyor" diye bir düşünce söz konusu. Ama bence böyle değil bu durum. Asla değil hatta. Hep Fenerbahçe'nin lehine çalınan düdükler ve kararlar göze batıyor ama bir de işin öbür boyutuna  baksalar o zaman gerçeği göreceklerdir ama bu biraz zor görünüyor. Şimdi Kuddusi Müftüoğlu'nu yerden yere vurmak isterdim normalde ama neye yarar bu? Hiçbir şeye. Sonuçta Fenerbahçe dün puan kaybetti ve tabii liderliği de...

2 Nisan 2011

Süper Ligin Golcü Sorunu & Bu Sezon


Üç sezon önce Semih Şentürk'ün gol kralı olmasından sonra, yerli oyuncuların ligde gol krallığı yarışında pek bir varlık gösteremedikleri dikkatimi çekti. Bundan dört sezon öncesine kadar, sürekli yerlilerin hegemonyası altında geçen gol krallığı yarışına tanık olurduk ama son birkaç yıldır gol krallığından ziyade, milli takım'ın son birkaç yıldır yaşadığı meşhur "golcü" sorununa buradan pay çıkartmak mümkün aslında. Son dört sezonda Türkiye'ye gelen ve gol kralı olmayı başaran oyuncuların, kalitesinin bunda önemli bir rol oynadığı kanısındayım ayrıca lakin sonuçta bizim yerli oyuncularımızda beceriksiz değil ya, bu yarışta neden bu kadar geri kaldıklarını anlamak çok güç.


Bu sezona baktığımız zaman ise, az önce bahsettiğimiz genel durumun özeti bu sezona da yansımış vaziyette esasında. Emenike'nin sakatlanmasından sonra Alex'in arayı açmasıyla büyük olasılıkla sezon sonunda gol krallığını Alex De Souza elde edecek. Bu sezonki gol krallığında dikkat çekici bir diğer husus ise, üç büyük İstanbullu'nun içerisinden yalnızca Fenerbahçe'li oyuncularının yarışın içinde bulunması ve Galatasaray ile Beşiktaş'ın ise bu sezon ligde genel olarak yaşadıkları sıkıntının gol krallığına yansımış olması da ayrı bir konu. Şu tabloyu gördükten sonra insanın aklına şöyle bir soru da gelmiyor değil hani. "Elin yabancıları çatır çatır goller atarken, bizimkiler ne işe yarıyor acaba?" işte bence sorgulanması gereken asıl nokta bu...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...