29 Şubat 2012

Kadınları Biraz Örnek Alın Beyler!

Ne derseniz diyin ama hayat gerçekten çok garip. Geçen hafta methiyeler düzdüğümüz takım, bu hafta tekrar özüne dönebiliyor mesela. O derece garip yani. Evet, bu takım tahmin ettiğiniz gibi Fenerbahçe Ülker. Ya, gerçekten kabullenemiyorum bu durumu. Bir takım bir haftada nasıl bu kadar değişebilir, nasıl her şey tersine döner bilemiyorum. Yine geçen hafta Unics maçından sonra "Bu galibiyet Spahija'nın değil, oyuncuların eseridir" demiştim ve Sphaija için zaten düşüncelerim sabitti ama birkaç oyuncu dışında şu oyun, bu takıma yakışmadı, yakışmıyor. Acaba gerekilen hamlelerin yapılması için daha ne kadar beklenecek, merak içerisindeyim doğrusu. Ayrıca Fenerbahçe yönetimine de saygılar. Taraftara "yolunacak kaz" gözüyle bakmaya devam edin siz!

Daha önce de yazmıştım ama yine tekrarlayayım. Fenerbahçe Ülker için yazdıklarımın bir kısmı, futbol takımı için de geçerli. Onların da artık ayağa kalkıp, mücadele etmesi gerekiyor. Ha, şöyle bir durum var ki; futbol takımına olan inancım, basketbol takımına olan inancımdan çok çok fazla. 

Erkeklerde durum böyleyken, Fenerbahçe'nin kadınları hani hakikatten "Armanın gururu" olmaya devam ediyorlar. Özellikle Fenerbahçe Universal. Üst üste üçüncü kez Final Four'a kalmayı başardılar bu akşam. Onlar ile ne kadar övünsek, neler söylesek gerçekten azdır. Umarım bu sefer şeytanın bacağını kırarlar, kırmalılar!

Fenerbahçe Universal için ne dediysek, aynı şeyler kadın basket takımı için de geçerli. Euroleague'de bilmem kaç maçtır kazanan ve henüz mağlubiyeti olmayan bir takımdan söz ediyoruz burada. Velhasıl, erkeklerin artık oturup düşünmesi gerekiyor bu işi. Ya da şöyle bir başlarını kaldırıp kadınların gösterdiği mücadeleyi görseler bence her şey çok daha güzel olur.

28 Şubat 2012

Size Ne Desek Ki Şimdi?

Bugün maça gidip gitmemek konusunda epey kararsız kalmıştım, sonuç itibariyle gidememiştim. Bu akşam olan olayları gördükten sonra da "İyi ki gitmemişim!" diyorum kendi kendime. Sebebi ise takımın oynadığı basketbol filan değil. Kesinlikle taraftarlar yüzünden, evet bildiğiniz taraftarlar yüzünden. Sözde Fenerbahçe taraftarları onlar... 

Gerçi onlara taraftar demek bile çok büyük ayıp olur. Bu akşam oraya giden bir güruh vardı ki, amaçları takıma destek olmak filan değil, köstek olmaktı. Zira taraftar dediğin takımına bu kadar zarar vermek için çabalamaz. Her ne olursa olsun, küfür eden adamı, hele kadınların maçında küfür eden adamı asla anlamam, anlayamam. O adam, taraftarlığı geçtim, insan bile değildir benim gözümde. 

Kadınların maçında ana-avrat küfür etmek tek kelimeyle cahilliktir, acizliktir. Bu eylemi yapan üç-beş çapulcu oyunu durdurmayı başarıp, hakemleri en sonunda soyunma odasına göndermeyi başarınca "Fener'le kimse başa çıkamaz!" diye tezahürat yapmaz mı? İşte ondan sonra maçı izlemeyi bıraktım yani.

Size illâ birisinin çıkıp "Durun, küfür etmeyin beyler!" demesi mi gerekiyor? Bırakın allah aşkına bu işleri, siz taraftar filan olamazsınız. Bu sözde taraftarlar yarın voleybol maçında da boy gösterecek ve orada da aynı şeyi yapacaklar, en asıl ona yanıyorum...

Bir de "E kadınların maçında küfür edilmez miymiş canım???" diyenleri de, neyse...

26 Şubat 2012

Şampiyon Olmak Mümkün...

Bunu artık söyleye söyleye dilimizde tüy bitti ama net bir gerçek var şu an için. Fenerbahçe iyi oynamıyor. Fenerbahçe deplasmanlarda mücadele etmiyor ve puanlar kaybediyor.

Ligin bitimine, daha doğrusu play-off'lara yalnızca altı maç kaldı. Bu altı maçı kazanıp play-off'ları kendi lehine çevirme imkanı yok mu? Elbette var, fazlasıyla hem de. O kadar laf ediyoruz ama aslında Fenerbahçe'nin kötü bir kadrosu da yok. Geçen seneki Fenerbahçe ile bu seneki Fenerbahçe arasında yalnızca tek bir fark var; o da mücadele...

Tekrar söylüyorum, bu takım bu sezon deplasmanlarda, Kadıköy'de gösterdiği mücadelenin yarısını göstermiş olsaydı, şu an Galatasaray ile arasında dokuz puanlık fark olmazdı.

Bugünden itibaren artık futbolcuların ayağa kalkıp, mücadele etmesi gerek. Tabii burada biz taraftarlara da önemli bir iş düşüyor. Her zaman olduğu gibi, gösterilen mücadele ile takımın yanında olmak, onlara sahip çıkmak.

Uzun lafın kısası şu ki; son altı haftada alınacak altı galibiyet, Fenerbahçe için her şeyi değiştirecektir. Ve en nihayetinde şampiyonluğa ulaşan taraf olacaktır ligin sonunda.

İki Resim Arasındaki 10 Farkı Bulun

Bu, dün akşam oynanan Milan-Juventus maçından bir kare...

 Bu da bu sezon Antalya'da oynanan Antalyaspor-Beşiktaş maçından... İki resim arasında ne kadar çok benzerlik var değil mi?

25 Şubat 2012

Böyle Onur Mücadelesi Olmaz!

Belediye maçından sonra malum "onur mücadelesi" ile ilgili bir yazı yazmıştım ve doğal olarak bu takımı eleştiren kesime hitap etmişti o yazı. Ama o maçtan sonra işler değişti desek yeridir. Sezon başından beri biz taraftarlar olarak "onur mücadelesi" diye bir yerlerimizi yırtıyoruz ancak gelin görün ki futbolcular bu mücadelenin farkında bile değil. Yani şu an da onur mücadelesini yalnızca taraftarlar veriyor. Bunun en yakın örneği olarak dün akşam Çağlayan'a koşa koşa giden binlerce taraftarı gösterebiliriz. Ya da daha yakın bir örnek vermek gerekirse, bu sabah tüm şartlara rağmen kalkıp Eskişehir'e giden, hatta bir kısmı stada dahi alınmayıp, İstanbul'a geri gönderilen taraftarları gösterebiliriz.

Aslında biz taraftarlar olarak bu takımdan bu sezon çok fazla bir şey istemiyoruz. "Sadece mücadele edin, formanın hakkını verin, yeter" diyoruz ama ne yazık ki onu bile beceremiyorlar.

 İşin bir diğer ilginç yanı ise ne biliyor musunuz? Bu hafta adeta tel tel dökülen, gösterdiği mücadele itibariyle herhangi bir amatör takımdan farkı olmayan takımın yerinde önümüzdeki hafta Gençlerbirliği maçında çok farklı bir takım görüntüsü içine girecekler lakin yine bir sonraki deplasman maçında aynı şeyleri yaşayacağız, aynı şeyleri yazacağız.

Normalde şu haftaya kadar yaşanan tüm puan kayıplarından sonra "Canınız sağolsun" derdim ama bu sefer demiyorum, demeyeceğim. Zira biz öyle dedikçe bu takım bunun arkasına sığınıyor ve ortaya böyle bir sonuç çıkıyor. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, böyle giderse play-off'larda Fenerbahçe'nin şampiyonluk şansı olacağını asla düşünmüyorum.

24 Şubat 2012

Atkı #1

Oldum olası atkı koleksiyonları ilgimi çekmiştir. E durum böyle olunca "neden benim de bir atkı koleksiyonum yok?" dedim ve bugün itibariyle atkı koleksiyonu işine el attım. İlk atkı Fc Basel'in. Şampiyonlar Ligi için özel tasarlanmış olan atkıyı aldım İsviçre'den ve bence gayet hoş bir atkı.

23 Şubat 2012

Şike Şike

Şu meşhur 3 Temmuz'dan sonra birçok gelişme yaşandı. Bu gelişmeler doğrultusunda kulüp bocalama dönemine girdi. İstenilen transferler yapılamadı mesela. Bunun yanında amatör branşlar da bu durumdan nasibini almadı değil desek, yanlış bir şey söylemiş olmayız. Hatta futbol takımından ziyade en çok etkilenen şube, basketbol şubesi olmuştu.

Geçen sene yerlere göklere sığdıramadığımız takımın yerinde bu sezon daha vasat bir takım vardı, şu güne kadar oynanan basketbol bunu gösteriyordu net bir biçimde. Ama yine şu güne kadar eleştirdiğimiz, Spahija'yı istifaya davet ettiğimiz bir ortamda bu akşam çok müthiş bir mücadele gösterdi Fenerbahçe Ülker ve Top 8 için şansını sürdürmüş oldu. Tabii Top 8 için haftaya Milano'yu yenmek gerekiyor kesinlikle.

Ayrıca şunu da belirteyim. Takım bugün çok önemli bir galibiyet almış olabilir ama Spahija için fikrim hâlâ değişmedi. Bu galibiyet, Sphahija'nın değil, oyuncuların eseridir.

Son olarak, Mirsad Türkcan...

Bu adam için ne yazsam, ne söylesem gerçekten hiçbir fikrim yok. Çok büyük oyuncusun çok!

19 Şubat 2012

Türk Futbolunun En Büyük Sorunu : Kötü Zeminler

Şüphesiz ki futbol, iyi bir zeminde oynanınca zevk verir. Hem görüntü açısından, hem de futbol kalitesi açısından. Hep "Türk futbolu şöyle, Türk futbolu böyle" diye zilyon tane bahane üretir dururuz. Bana göre Türk futbolunun en büyük sorunu ne kulüplerin izlediği transfer politikası, ne de altyapıya yeterli değerin verilmemesidir. Kesinlikle her şeyden önce Türk futbolunun en büyük sorunu şu kötü zeminlerdir.

Kimse bana "e bu kulüplerin imkanları ortada, bir de zemin için mi para harcasınlar?" demesin. Üçüncü lig takımlarına filan sözüm yok da, gerek Süper Lig'de, gerekse de Bank Asya 1.Lig'de mücadele eden takımlarının zeminlerinin iyi olması şart yani. Avrupa'da bizden başka bu kadar kötü zeminlere sahip başka bir ülke var mıdır, sanmıyorum açıkçası. Rusya'da bile o kadar çetin geçen kış aylarına rağmen statların zeminleri, bizimkilere nazaran kat be kat daha iyi. Çünkü adamların neredeyse tüm statlarında alttan ısıtma sistemi diye bir şey var.

Türkiye'de de kış ayları sert geçiyor ama Rusya ile kendimizi kıyasladığımızda aramızda dağlar kadar fark var, bu çok açık bir şekilde ortada. 1.Lig'i geçtim, Süper Lig'de bile Fenerbahçe, Galatasaray, Kayseri, Sivas ve Bursa dışında hiçbir kulübün stadında alttan ısıtma sistemi yok yanılmıyorsam.1.Lig'e hiç değinmiyorum bile. Orada durum daha da beter. Mesela dün Erciyesspor-Karşıyaka maçının oynandığı sahada zemin, içler acısıydı. Keza bugün Elazığspor maçındaki görüntü de Erciyesspor maçından farksızdı.

Bana sorarsanız Federasyonun bu zemin hadisesine bir çözüm bulması gerekiyor. Zemini aşırı derecede kötü olan statlarda maç oynatmamak gibi bir kural getirebilirler mesela. Kulüpler de 1-2 transfer daha az yapıp, zeminlerine biraz önem verseler, her şey daha güzel olacak Türk futbolu açısından.

Baba & Oğul

Allah'ım bu nasıl bir tatlılıktır böyle? Hani "hık demiş burnundan düşmüş" derler ya, bu tam öyle bir şey işte! Bilmeyenler için bu çocuğu tanıtalım. Adı Felipe ve kendisi Alex'in oğlu olur.

18 Şubat 2012

Fenerbahçe 4-2 Sivasspor | Alex Oynayınca

Bu maç, sıradan bir maç değildi. Bundan yalnızca birkaç ay önce Manisaspor maçında bir ilke imza atan Fenerbahçeli kadın taraftarlara, bu maçta da büyük iş düşüyordu. O üstlerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirdiler de, soğuk havaya rağmen. İlk kez Manisa maçında geçilmişti bu uygulamaya ve sonrasında epey geyikler dönmüştü sağda solda. Ama o dönen geyiklerden sonra nereden bakarsanız bakın, toplam beş veya altı kez diğer takımlar bu cezaya maruz kalmıştı ve bu maçların hiçbirinde o atmosfer yakalanamadı. Üstelik bu sefer sadece statta maç izlemekle kalmayıp,  koreografi işine de el attılar. Başarılı da oldular hatta. Onlarla ne kadar övünsek azdır, kim ne derse desin.

Zamanında o kadar dalgasına vurduk bu laf söylendiğinde ama, futbol gerçekten enteresan bir oyun. Bunu son bir hafta içinde net bir biçimde gördük, özellikle Karabükspor maçında. O maçın yazısını yazarken Alex'e biraz fazla değinmiştim. Amacım elbette kendisini eleştirmek değildi de, artık onun vadesinin dolduğundan söz etmiştim, ama yanılmışım. Bu maçtan sonra bir kez daha diyorum ki ; Alex gerçekten büyük oyuncu!

Ama her şey bir yana, şu durumu asla inkâr edemem. Fenerbahçe top oynamıyor, mücadele etmiyor. Bunu haftalardır söylüyoruz, yine tekrarlayalım. İlk yarıda Sivasspor, yakaladığı fırsatları değerlendirebilse maç kesinlikle çok farklı noktalara gelirdi, bu bir gerçek. Lakin derler ya "futbolun adaleti yok" diye, işte maçın ikinci yarısı tam da böyle olmuştu. Ha, yine tekrarlamak da fayda var. Bu ikinci yarıda oynanan oyun kimseyi aldatmasın, oynanan oyundan kimse memnun değildir yani. Skor her ne kadar farklı olsa da...

Son olarak, Dia artık sınırları zorluyor. Şu güne kadar kendisine o kadar şans tanındı ama yok, bir türlü istenen düzeye çıkamadı, çıkamıyor. Halbuki ben ondan Stoch gibi patlama yapmasını bekliyordum şu zamana kadar ama boş bir beklenti içerisindeymişim sanırım.

Şükrü Saracoğlu Stadı'nın Koltukları

Dergiye yazı yazacağım telaşıyla burayı birkaç gündür ihmal ettim, anca şimdi yazma fırsatım oldu işte. Esasında şu meseleyi ben uzun zamandır kafaya takıyordum, bu kafaya taktığım şeyleri yazıya dökmek istedim. Malum, Şükrü Saracoğlu Stadı'nı şu hale getirebilmek için Fenerbahçe yönetimi çok büyük çabalar harcadı, harcadığı bu çabanın karşılığını fazlasıyla aldı hatta. Stadın üstü tamamen kapatıldı, Maraton ve Fenerium alt tribünlerdeki koltuklar değişti ve bunların dışında bugüne kadar birçok şey yapıldı bu stada. Isıtıcı bile takıldı, onu da söyleyelim yeri gelmişken.

Ama yapılan bu kadar şeye rağmen benim bu stada kesinlikle yapılmasını istediğim bir şey var ; o da tüm koltukların değiştirilmesi. Tüm koltuklar derken, kale arkası ve üst tribünlerdeki koltukları kastediyorum. Bütün koltukların Maraton ve Fenerium alt tribünlerdeki gibi olması gerek. Hem konfor açısından, hem görüntü açısından böyle bir şeyin yapılması gerekiyor bence. Emirates, Old Trafford veya ne bileyim, en yakın örnek olarak Türk Telekom Arena'daki gibi olabilir yani tüm koltuklar. Ha böyle bir şey yapılırsa eğer, stadın kapasitesinde belli bir düşüş olacaktır ama bu işin sonunda daha modern bir görünüme sahip olacaktır Şükrü Saracoğlu. Bu konudan az evvel twitter'da Ömer Temelli'ye de söz ettim, sırf kale arkası tribünleri için ama kendisinden "Olmaz, kırılır" cevabı aldım.

12 Şubat 2012

Karabükspor 2-1 Fenerbahçe

Fenerbahçe iyi oynamıyor. Sadece bu maç özelinde değil, haftalardır iyi oynamıyor. Bunu inkâr edemeyiz. Kötü oynadığı yetmezmiş gibi mücadele de etmiyor. Kadıköy'de oynanan maçları bir şekilde, kötü oynasa bile kazanıyor ama deplasmanlarda aynı şey olmuyor maalesef. Bunu hep söylüyoruz, deplasmanlarda takım kötü oynadığı zaman muhakkak puan kaybı yaşıyor.

Yanlış olmasın, galiba Samsun maçı yazısında "Alex durunca, Fenerbahçe de duruyor" demiştim. Bu da apayrı bir gerçek. Fenerbahçe'nin artık Alex'in eline bakmaması gerekiyor. Zira artık Alex eski gücünde değil, bunu kabul edelim. Bu maçta tamam, gol attı filan ama yok, Alex artık Fenerbahçe'yi taşıyamıyor. Bu, eleştiri olarak algılanmasın, neredeyse son 10 maçtır ortada olan bir gerçek. O yüzden Fenerbahçe'nin yavaş yavaş yeni sistemler geliştirmesi gerekiyor bence. Yani zaten çok çok öncesinden yeni bir sistem, ya da formül bulması gerekiyordu bu duruma ama şu andan itibaren kesinlikle bir çözüm bulması şart.

Herhangi bir mağlubiyetten sonra çıkıp bir oyuncuyu günah keçisi ilan etmeyi sevmem ama bir Ziegler gerçeği var bu takımda. Hoş, sırf bu maç için değil, yine son birkaç maçtır Ziegler inanılmaz sırıtıyor. Belki çok bariz hatalar yapmıyor evet ama bazı noktalarda çok yetersiz kalıyor işte. O yüzden ben hep söylemişimdir. Fenerbahçe, Niang'dan sonra en çok Andre Santos'u arıyor bana göre. Zamanında o adamı da o kadar eleştirdik ama kıymetini gittikten sonra anlayabildik tabii.

Fenerbahçe önümüzdeki hafta Sivasspor'u bir şekilde mağlup edecek belki ama sonrası yine malum. Ondan sonraki hafta deplasmanda yine karın ağrısı çekerek maçları izlemeye devam edeceğiz. Şu an ki görüntü bundan ibaret.

11 Şubat 2012

İstifa Etsen Artık

İtiraf edeyim, basketboldan fazla anlamam. İzlerim, takip ederim ama futbol kadar ilgi duymam. Her ne kadar "basketboldan anlamam" desem de, kabak gibi ortada olan bir gerçek var Fenerbahçe Ülker için, o da şu an için takımın çok kötüye gittiği. Bunun tek sorumlusu ise Spahija'dır, kim ne derse desin. Ve daha fazla uzatmadan yönetimin kendisine daha önce yaptıkları için teşekkür edip, bir an önce yollarını ayırması gerekiyor. Biz taraftarlar, Euroleague'i gözden çıkardık, bari ligde play-off'lara kalalım. Böyle giderse, o da zora girecek çünkü.

9 Şubat 2012

Olan Fenerbahçe'ye Oldu

Derbi maçta yaşanan olayların faturası bu akşam itibariyle kesildi ve Fenerbahçe'ye bir maç seyircisiz oynama cezası verildi. Seyircisiz dediğime bakmayın, Sivasspor maçını yine kadın ve çocuk taraftarlar izleyecek. Fenerbahçe, bu sezon ikinci defa seyircisiz oynama cezasıyla karşı karşıya kaldı bu arada. Verilen ceza yerinde mi? Tabii ki yerinde, onu asla tartışmam. Maç boyunca o kadar küfür edildi çünkü, böyle bir ortamda ceza verilmemesi büyük sürpriz olurdu yani.

Fenerbahçe'ye verilen cezaya 'eyvallah' diyoruz ama benim kabullenemediğim nokta, Beşiktaş'a verilen -pardon verilmeyen- ceza oldu. Sen git statta meşale yak, o meşaleyi Fenerbahçe tribünlerine at, hatta onla kalmayıp stadı yakmaya kalkış, bununla yetinmeyip tuvaletlere, kısacası stadın her yerine zarar ver ancak gelin görün ki, sonuç olarak 75.000 TL'lik ufak bir ceza ile işin içinden sıyrıl. Hakikatten şaka gibi bir ülkede yaşıyoruz, söyleyecek pek fazla söz de yok aslında. Ayrıca "küfürlü tezahürat yapmayıp, sadece adam bıçaklama olayı yaşansaydı o statta, Fenerbahçe, Galatasaray gibi 60.000 TL'lik bir ceza ile kurtulabilir miydi acaba?" diye de düşünmeden edemiyorum.

Türkiye Kupası'nı Gören, Duyan Var mı?

Kabul, yazının başlığı biraz anlamsız oldu ama durum aslında tam da bundan ibaret. "Türkiye Kupası'nı gören, duyan var mı?" Sezon başında kupanın statüsü değiştiğinde, bu değişiklik çoğu kişiyi memnun etmişti. Zira bundan önceki statü çok saçmaydı. Uefa'nn, Uefa Kupası'nda kısa süreli uyguladığı bu statü, Türkiye'de de tutmamıştı ve artık statünün değişmesi gerekiyordu ve değişti de. Ancak değişti değişmesine ama tek maçlı eleminasyon sistemine geçilmesine rağmen yine saçma yönleri vardı mesela yeni sistemin. Şöyle ki ; çeyrek finalden itibaren maçlar tarafsız sahada oynanacaktı falan filan.

Bu yazıda değinmek istediğim asıl mesele bu değil tabii. Tribün Dergi'de böyle bir başlık görmüştüm biraz önce ve dikkatimi çekti bu konu, ben de blogda değinmek istedim bu meseleye. 3 Temmuz'dan bu yana yaşanan malum olaylardan dolayı Türkiye Kupası, yeni statüsüne rağmen unutulmuştu, bu bir gerçek. Hatta bana sorarsanız Federasyon, bu sezon Türkiye Kupası maçları için "hadi maçları bir şekilde oynatalım da, insanların gönlü olsun" gözüyle bakıyordu sanki.

İlk tur maçlarının geç başlamasının yanında, şimdi dördüncü tura geldik ve daha kuralar bile çekilmedi, hâliyle maçların da ne zaman oynanacağı henüz belli değil. İşin ilginç yanı, şurada kısa bir süre kaldı. Tam iki ay sonra lig maçları bitecek mesela. "E sen ne ara kuraları çekeceksin de, ne ara maçları oynatacaksın?" diye sormazlar mı ama adama?

Kitaplar Kitaplar

Futbolla ilgili kitaplar sürekli benim ilgimi çekmiştir, yani bir tek bu tür kitapları zevkle okuyabiliyorum. Dün evde otururken aklıma geldi böyle bir liste yapmak. Aslına bakarsanız birkaç tane daha kitap vardı ama yaptığım listeyi kaybedince, sadece bunlar kaldı aklımda ve ben de buraya yazayım dedim. D&R'da filan bulabilirsem alacağım bu kitapları. Aslında internetten çok rahat bir şekilde alabilirim ama internetten almaya pek sıcak bakmıyorum nedense. Neyse, iyi okumalar efendim.
  • Gölgede ve Güneşte Futbol - Eduardo Galeano
  • Futbol Asla Sadece Futbol Değildir - Simon Kuper
  • El Diego - Diego Maradona
  • Takımdan Ayrı Düz Koşu -Tanıl Bora
  • Futbol Nedir Ki - Barış Tut
  • Ajax, Barcelona, Cruijff - Frits Barend

5 Şubat 2012

Fenerbahçe 2-0 Beşiktaş | Daum Ruhu

Hani hep derler ya, "Derbilerin favorisi olmaz!" diye, işte bu maç, diğerlerinden biraz farklıydı. Bu derbinin bir favorisi vardı ve o'da Fenerbahçe'ydi. Kadrolar netleştikten sonra ibre Fenerbahçe'ye dönmüştü lakin sahada oynanan oyunu göz önüne alırsak, Fenerbahçe içino kadar da rahat bir maç olmadı. Sırf bu maç için değil, Fenerbahçe son iki-üç maçtır iyi oynamıyor, iyi oynaması yetmezmiş gibi mücadele de etmiyor.

Geçen, Samsun maçı yazısında "takım Daum döneminde olduğu gibi son birkaç maçtır skor avantajını elde ettikten sonra arkaya yaslanıyor" demiştim. Aynı durum bu maçta da devam etti. İlk yarı bir derece olsun mücadele etme gayreti içinde olan takım, ikinci yarı tamamen savunmaya yaslandı ve bu da doğal olarak Beşiktaş'ın işine geliyordu ama onlar da yararlanamadı bu şanslardan.

Yine Samsun maçı yazısında "Alex olmayınca, olmuyor"" demiştim. Bu maçta Alex vardı, ama o her zaman alışık olduğumuz Alex yoktu sahada. Bu aslında sadece bu maçta değil, yine son birkaç maçtır böyle. Alex durunca, Fenerbahçe'de duruyor.

Moussa Sow'un ilk maçında golle buluşmasına çok sevindim şahsen. Daha önce söylemiştim, yine söylüyorum. Sow, bu takımın ikinci Niang'ı olacak!

Tribünlere de değinelim biraz...

Aylardır Fenerbahçe taraftarı "Deplasman yasağı kalksın" diye o kadar mücadele verdi ve deplasman yasağı bu maçlık kalktı. Ama bu mücadelenin karşılığı bu olmamalı bence. Eğer böyle olacaksa, deplasman yasağı devam etsin. Ki devam edecektir kesinlikle bu maçtan sonra. Ayrıca edilen o kadar küfürden sonra Fenerbahçe'ye ceza gelmezse, gerçekten büyük sürpriz olur.

2 Şubat 2012

Samsunspor 3-1 Fenerbahçe | Alex Olmayınca, Olmuyor

Fenerbahçe'de artık senelerdir bu durum çok açık bir biçimde ortada. Alex olmayınca, olmuyor. İç sahada bir şekilde takım kendi başının çaresine bakabiliyor ama, deplasmanlar için aynı şeyi söylemek neredeyse imkansız. Aykut Kocaman bu sezon Stoch'tan 'ikinci bir Alex' yaratmaya çalışıyor, hatta son birkaç maçtır bu denemeleri başarılı oldu gibi ancak henüz Alex'siz bir Fenerbahçe mümkün değil şu an için.

Cristian'a değinmeden de edemeyeceğim. Cristian çok ilginç bir oyuncu, artık bunu kabullenmek lazım. Hani bazı büyük oyuncular için "maç seçiyor" derler ya, işte Cristian'da da bu durum söz konusu. Adam maç seçiyor, Mesela Manisa deplasmanında şahane top oynayan bir Cristian izlemiştik, bu maçta aynı adam yerlerde sürünüyordu. Hatta takımın en kötülerinden birisiydi diyebilirim. Bir de Cristian büyük oyuncu mu? Değil, bunu da göz önüne almak lazım bence.

Söyleyecek pek fazla şey de yok aslında. Fenerbahçe, Galatasaray'ın puan kaybettiği haftada, geleneğini bozmadı ve o da modaya ayak uydurarak puan kaybı yaşadı. Puan farkını kapatma şansını da kaçırmış oldu hâliyle. Son olarak, hafta içi maçları Fenerbahçe'ye yaramıyor maalesef.

1 Şubat 2012

Blogtivi Programındaydım

Günler öncesinden duyurmuştum buradan programa katılacağımı.Havanın kötü olmasından dolayı kafamda soru işaretleri vardı gidip gidemeyeceğim konusunda ama gayet rahat bir şekilde ulaştım kanala. Daha önceden canlı yayın tecrübem vardı ancak her ne olursa olsun insanın içinde bir heyecan oluyordu ister istemez. Kanala ulaştığımda programın bir saat geri alındığını öğrendik. Bu benim açımdan biraz kötü oldu açıkçası. Zaten belli bir stres yaşıyordum, üzerine bir saat geri alınınca, program için heyecan katsayım baya artmıştı.

Kanala gelmeden önce Murat Türker beni aradı ve programa ulaşamayacağını söyledi kardan dolayı. Yusuf Kenan Çalık ile birlikte olacaktık yani. Oraya vardığımda gayet sıcak bir ortamda karşılandık. Yusuf Kenan Çalık ve Şeyda Baykal ile sohbet etme şansım oldu program öncesinde. Velhasıl yayın vakti geldi ve program başladı. Öncesinde heyecan vardı ama program başlayınca heyecan filan kalmamıştı üzerimde. Kaldı ki Yusuf Kenan Çalık ve Şeyda Baykal tıkandığım noktalarda baya yardımcı oldular, sağolsunlar.

Daha önce, yani bundan iki sene evvel Yenilsen De Yensen De'ye katıldığımda hakikatten tutuk kalmıştım o programda. Sebebi ise, programın çok fazla konukla yapılmasıydı. Ama Blogtivi böyle bir program değil, tek başınızasınız ve kendinizi daha rahat ifade etme şansı buluyorsunuz. Blogdan, kadınlar futbolundan, Fenerbahçe'den, ve Fenerbahçe Ülker hakkında sohbet ettik program boyunca. Programın 45 dakika olması beni üzdü açıkçası. Zira çok keyifli geçmişti o 45 dakika. Hani "daha uzun olsaydı keşke" dedim programdan sonra. Özetle iki değerli insanla tanıştım ve bundan gayet keyif aldığımı söyleyebilirim. Onlar ne düşünmüştür bilemem tabii. :) Ayrıca beni programa davet eden Murat Türker'le de tanışma fırsatım olmadı ya, o yüzden biraz üzüldüm doğrusu. Neyse, kısmet değilmiş diyelim en iyisi.

Not : Programla ilgili caps alabilirsem buraya ekleyeceğim
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...