30 Mart 2011
Türkiye 2-0 Avusturya
Dün akşam'a gelecek olursak, sahaya çıkan 11, gereğinden fazla defansifti. Almanya ve Azerbaycan maçlarından dolayı olsa gerek Hiddink kalabalık bir orta saha çıkartmıştı sahaya. Dün akşam bekler fazla hücuma katkı sağlamadı ama Hamit ve Arda'nın verdikleri katkıyı göz önüne alırsak, Hiddink kanatlara dayalı bir sistem kurmuştu dün akşam için.
Maça da iyi başladık aslına bakılırsa. Burak'ın çizgiden çıkartılan topunun dışında gelen golü saymazsak, pek fazla pozisyon üretemedi Türkiye. Gol gelene kadar baya sıkıntı yaşadık. Zira Avusturya maçın büyük bölümünde savunmaya gömüldü ve kontra ataklarla etkili olmaya çalıştılar. Rakip, savunmaya ağırlık verince kilidi açmakta zor oldu doğal olarak.
İkinci yarıya da Türkiye biraz iyi başlar gibi bir görüntü verse de, ikinci gol gelene kadar pek fazla rahat maç izletmediler bizlere. Gökhan Gönül'ün golüne de değinecek olursak, gerçekten çok şahane bir gol attı. Biraz abartacağım belki ama tipik bir Dani Alves golüydü. Golün ardından Avusturya'ya çalınan penaltı ise tartışılır türdendi. Fakat Volkan Fenerbahçe'de olduğu gibi, milli takım'da da penaltı kurtarmaya devam etti ve gole izin vermedi. Genel olarak takımın görüntüsü bu maçta pek tatmin etmedi izleyenleri ama alınan sonuç çok önemliydi.
27 Mart 2011
26 Mart 2011
Kadınlar Dünya Kupasına Doğru
24 Mart 2011
Cezalar Üzerine
Kadınlar Futbolu & Türkiye
Türkiye Liginde 12 takım mücadele ediyor dedik ve şu an Ataşehir Belediyespor'un liderliği söz konusu. Geçen sezon ise Gazi Üniversitesi i ligi birinci tamamlamıştı ve Türkiye'yi Şampiyonlar Ligi'nde temsil etmeye hak kazanmıştı. Hoş, Şampiyonlar Liginde pek fazla tutunamadılar ve kısa bir süre sonra oradan elendiler.
Bana sorarsanız, tamam Türkiye'deki lig profesyonel değil belki ama, Kadın Voleybol'a veya Basketbol'a yapılan yatırımların belki de yarısı Futbol'a yapılmıış olsa, işin rengi daha da farklı olurdu kesinlikle. Burada Türkiye Futbol Federasyonu'nun tutumu da çok önemli aslında. En basitinden, Kadınlar Futbolu ile ilgili bir araştırma yapmaya kalkıştığınız zaman, doğru düzgün bir bilgiye ulaşmanız pek mümkün olmuyor.
Avrupa'da özellikle İngiltere, İsveç veya Almanya gibi ülkelerin Kadınlar Futbolu'na verdiği değeri anlamak için en basitinden Şampiyonlar Liginde yarı final'e yükselen takımlara baktığınız zaman, Duisburg, Turbine Potsdam, Lyon ve Arsenal takımları yer alıyor. Zaten bu ülkelerde Kadınlar Futbolu'nda en çok sözü geçen ülkeler olduğunu söylemiştik.
Lafı bir şekilde yine Türkiye'ye getirmek gerekirse, puan tablosunda Bucaspor benim dikkatimi çekti. Şu an Kadınlar Futbol Liginde 9. sırada yer alıyorlar belki ama geçen sezon çok parlak bir tablo çizmişlerdi. Futbol'da olduğu gibi, Kadınlar Futbolunda da altyapı'ya oldukça önem verdiklerini söylemek mümkün. Takımların sarf ettiği bu emeğin ve çabaya karşılık biraz da Federasyon tarafından sağlanmış olsa, bizim ülkemizde de Kadınlar Futbolu çok farklı boyutlara gelecektir mutlaka ama biz o günleri görecek miyiz, hiç emin değilim açıkçası.
23 Mart 2011
Yok Artık Fenerbahçe Yönetimi
Geçtiğimiz sezonun son maçında kendi evimizde Trabzonspor ile berabere kalarak şampiyonluğu kaybetmemize ve Avrupa kupalarına erken veda etmemize rağmen Fenerbahçe taraftarı olarak bizler, görevimizi fazlası ile yerine getirerek gerek futbol takımımıza gerekse de Erkek-Kadın Basketbol ve Voleybol takımlarımız başta olmak üzere Fenerbahçe armasının mücadele ettiği her branşta elimizden geldiği kadar kulübümüze maddi ve manevi destek vererek görevimizi yerine getirdik.
Ligin ilk yarısını 9 puan farkla ikinci sırada tamamlamamıza rağmen Fenerbahçe camiası olarak arzu edilen birlik ve beraberliği göstererek takımımıza her zamankinden daha çok güvendik ve daha çok destek verdik. Hem yönetim kurulumuzun, hem teknik ekibimizin, hem futbolcularımızın gösterdiği büyük özveri hem de taraftarların oluşturduğu ambiyans ile 9 puanlık farkı eriterek liderliği de ele geçirdik.
Her şey bu kadar güzel giderken Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu’nun Bursaspor ile Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynayacağımız karşılaşmada kale arkası bilet fiyatlarını tekrar 44 TL’ye yükseltmesine her sene olduğu gibi bu senede anlam veremiyoruz. Takım içindeki prim sistemi nasıl belliyse bilet fiyatları da sezon başında belirleniyor. (Geçen sene FBTV’de Sayın Ali Koç ve Sayın Şekip Mosturoğlu bu konuyu böyle ifade etmişti.) Bilet fiyatları sadece derbi maç olarak kabul edilen Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor maçlarında artıyor, bu da zaten Fenerbahçe taraftarı tarafından da kabul görüyordu.
Umuyoruz ki Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu, Bursaspor maçını da derbi statüsüne aldık gibisinden mesnetsiz bir açıklama yapmaz. Kaldı ki tekrar edilemeyen bir başarıyı tesadüf olarak kabul eden zihniyet, Bursaspor’un sadece bir kez şampiyon olduğunu hatırlayacaktır.
Ligde liderliğe yükselip iyi bir form grafiği yakalar yakalamaz kale arkası bilet fiyatlarına getirilen zam ise maalesef yönetim kurulumuzun fırsatçılığını akıllara getiriyor. Kötü günde bu takıma destek veren taraftarın iyi günlerde ödülü bu mu olacaktı ? Madem bir zam oranı uygun gördünüz bu zam neden sadece kale arkası tribünlerine yapıldı ? Kötü gidişe son verilmesinin ardından uygulamaya konulan bu uygulama adaletsiz ve fırsatçı bir görünüm yarattığı gibi sadece kale arkası tribünleri hedef alınarak yapıldığı için ayrıca ‘’ayrımcı’’ bir uygulamayı da beraberinde getirmiştir.
Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın baskılı ve etkili olmasındaki en büyük etken hiç kuşkusuz bu mabedi dolduran Fenerbahçe taraftarıdır. 90 dakika boyunca susmayan, sahaya görsellik katan ve tribün organizasyonlarının büyük bir kısmını başlatan tribünler de kale arkası tribünleridir. Bu tribünleri dolduranların çoğunluğunun öğrenci veya maddi bakımından orta ve alt gelirli taraftarlarımız olduğu da yıllardır bilinen bir gerçektir. Bugün bir öğrenci Fenerbahçe maçına gelmek istediği takdirde cebinden 70 – 80 TL civarında bir tutar vermek zorunda. Babasından veya annesinden aldığı harçlığı Fenerbahçe’ye harcayacak olan öğrencinin hafta içi okulda ne yiyeceği, arkadaşları ile neler yapabileceğini varın siz düşünün. Aynı şekilde asgari ücretle çalışan bir baba, eşini ve çocuğunu Fenerbahçe maçına götürmek istese sadece bilet fiyatı olarak cebinden 132 TL çıkartmak zorunda. Yani net maaşının neredeyse 1/4 ünü sadece bilet fiyatı olarak vermek zorunda. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik şartlar da göz önüne alındığında Yönetim Kurulumuzun sadece kale arkası bilet fiyatlarını yeniden 44 TL’ye yükseltmesini şiddetle kınadığımızın bilinmesini isteriz.
Eğer Galatasaray maçında rakibimizin yeni stadındaki hasarın giderilmesi için bir fatura çıkardıysanız biz bu faturayı son maçta kaçan 2 şampiyonluk ile fazlasıyla ödedik zaten … Bu travmaların ardından ayağa kalkabildiysek bunda hiç olmazsa %1 bile olsa bir payımız var ve bunun ödülü ayrımcı bir uygulama ile bilet fiyatlarına yapılan zam olmamalıydı.
22 Mart 2011
1 Yıl Ne De Çabuk Geçti
20 Mart 2011
Yeni Banner
Doğu Rüzgârları
Shaktar'dan önce değinmek istediğim takım, tahmin edebileceğiniz gibi Dinamo Kiev. Manchester City ile oynadıkları maçtan önce Beşiktaş ile eşleşmiş olmalarından ötürü ülkemizde en çok konuşulan takımlardan biri oldular aniden son zamanlarda. İnsanların gözündeki genel kanı, Beşiktaş'ın Dinamo Kiev'i eleyip, Manchester City ile eşleşen takım olacağı yönündeydi ama oynanan iki maçta da Dinamo Kiev, Beşiktaş'a pek şans tanımadı diyelim ve turu geçen taraf oldular ve Manchester City ileeşleştiler. Beşitaş'ı elemeleri tamam belki beklenen bir şeydi ama Manchester City karşısında aldıkları sonuçları küçümsememek gerekir her ne olursa olsun. Kiev'in bana sorarsanız buralara kadar gelmesin de, kendi sahasında oynadığı maçlarda ve orada aldığı sonuçların büyüt etkisi var. Normalde o zemine, hava koşullarına alışık olmayan takımlar karşısında sürpriz sonuçlara imza attılar. Şimdi çeyrek final'deki rakipleri ise Braga... Manchester City ile kıyasladığımız zaman kağıt üzerinde daha zayıf bir rakip görülebilir belki ama Liverpool'u eleyip, buraya geldiklerini de göz ardı etmemek lazım.
Dinamo Kiev tamam, ama Uefa Avrupa Ligi'nde doğu blokunun bana göre Uefa Avrupa Ligi'nde buraya kadar sessiz sedasız gelen takımı Spartak Moskava'ydı tartışmasız. Genelde Spartak Moskova'yı buralarda görmeye pek alışkın değiliz ama bu sene Avrupa Ligi'nde cidden çok önemli işlere imza atıyorlar. Buralarda görmeye alışkın değiliz dememin sebebi ise, Rusya ligi için Avrupa Ligi'nde genelde Cska ve Zenith'in sözünün geçtiği bir lig olmasından kaynaklanıyor. Ama bu sene çok önemli işler yapıyorlar ve bir önceki turda Ajax'ı eleyerek Porto'ya rakip oldular. Ajax karşısında ikinci maçta aldıkları 3-0'lık galibiyetin de gözden kaçırılmaması gerekir bence. Tıpkı Dinamo Kiev örneğinde olduğu gibi o bölgenin takımları saha ve zemin şartlarından çok iyi yararlanıyorlar ve çok farklı sonuçlar alabiliyorlar. Şimdi Porto karşısında işleri biraz daha zor olacak belki ama her türlü sürprize açık olmak gerekir yine de.
Uefa Avrupa Ligi'nden pası Şampiyonlar Ligi'ne atacak olursak, orada da bir Shaktar Donetsk gerçeği var. Blogda Shaktar için herhangi bir yazı yazmış olmamama rağmen birkaç kez bahsetmiştim bu malum yükselişlerinden. Normalde şu an Shaktar'ın olduğu yerde Dinamo Kiev'i görmeye alışkındık lakin son senelerde bana sorarsanız Lucescu'nun da etkisiyle ciddi bir değişim içerisindeler. 2009'da gelen Uefa Kupası -o zamanki adı ile- ve şimdi de Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final... Rakipleri her ne kadar Barcelona olsa da, buraya kadar gelebilmiş olmaları da büyük bir başarıdır netice de.
19 Mart 2011
Galatasaray 1-2 Fenerbahçe | Aynı Film
Galatasaray'ın maça taraftarının da getirdiği etkiyle baskılı başlaması beklenen bir şeydi her ne olursa olsun. O hep bahsettiğimiz malum süreçte bu sefer Fenerbahçe golü bulan değil, yiyen taraftı aksine. Golden sonra takım "n'oluyoruz?" havasına büründü birden ve tabii bu esnada gelen yeni bir Galatasaray baskısı maçı bambaşka boyutlara getirdi hâliyle. İlk yarı genelinde Fenerbahçe'nin elle tutulur hiçbir pozisyonunun yahut pozisyonu bırak, doğru düzgün şutunun bulunmaması, ipleri tamamen Galatasray'ın eline verdi. Açık söylemek gerekirse, Galatasaray ilk yarıda yakaladığı fırsatları değerlendirebilecek düzeyde etkili ayaklara sahip olsaydı, ikinci yarı bu maç daha bambaşka yerlerde gidebilirdi ama olmadı tabii.
Maç öncesinde Dia'nın durumunun tam belli olmamasının dışında, zaten orta sahanın ortasında Emre'nin olmayışı da eklenince, orta sahada her anlamda Fenerbahçe'nin sıkıntı yaşayacağı hissiyatı oluştu üzerimde. Ki ilk yarı özelinde bu durum kısmende olsa zaman zaman ortaya çıktı. Dia'nın yokluğunda Özer o bölgede kilit isimdi şüphesiz. Ben o bölgeden atakların şekillenmesi açısından sıkıntı yaşanacağını düşünüyordum ve ilk yarıda zaman zaman bir şeyler yapmak istemesinin dışında genel olarak Galatasaray'ın üstün olduğu bir yarı izledik.
Devre arasında Selçuk'un sakatlanması esasında başlı başına bir talihsizlikti kesinlikle. Hem bu maç için, hem de sezonun geri kalan maçları için sakatlanması iyi olmadı. Her ne kadar iyi olmadı desekte, takımın ofansif anlamda yükünü taşıyacak bir isimin girmesi gerekiyordu ve Selçuk-Semih değişikliği geldi Aykut Kocaman'dan. Bu değişiklik takımın biraz başını kaldırmasını sağladı ve bu süre içerisinde kanatlardan da istenilen katkı da gelmeye başlamıştı yavaş yavaş. Kanatlar demişken, bugün Fenerbahçe adına Andre Santos hakikatten yine özüne döndü ve saç baş yoldurttu bu maçta. İkinci yarıda biraz toparlanma görünümü içerisine girse de, ilk yarıda hem yenilen golde, hem de Galatasaray'ın o bölgeden ataklarında çok etkisiz kaldı gerçekten. Brezilya Milli Takımında oynayan bir oyuncunun asıl performansı bu olmamalı asla.
Takımın tekrardan maça ortak olması güzel bir olaydı belki ama yedek kulübesinden yeni bir taze kanının oyuna dahil olması gerekiyordu. Aykut Kocaman dün akşam oyuncu tercihlerinde bence biraz geç davrandı desem yanlış olmaz. Zira takım 1-0 gerideyken, ikinci değişikliği 74. dakikada Stoch ile yaptı ve sonrasında da Semih'in golü geldi. Aykut Kocaman takıma geç müdahale etti diyoruz ama Stoch değişikliği dönüm noktalarından birisiydi her ne olursa olsun.
Galatasaray'ın çoğu kısımlarda etkili olduğu bir maçta, ilk 15 dakikada beklediğimiz baskılı ve tempolu oyun, bu sefer maçın son 15 dakikasında ortaya çıktı ve bu ayağa kalkış neticesinde Fenerbahçe'ye maçı getirdi. Dönüp dolaşıp lafı yine bir şekilde Alex'e getireceğim belki ama onun için ne desek boş sahiden. Fenerbahçe yönetiminin ne yapıp edip, onun heykelini dikmesi gerekir.
Bundan sonra Fenerbahçe'nin önünde zorlu Bursa, Eskişehir ve Gaziantep maçları var. Bu süreç içerisinde yapılacak minimum puan kayıpları, şampiyonluk açısından büyük önem taşıyacaktır.
17 Mart 2011
Maça Doğru | Galatasaray - Fenerbahçe
En başta dediğim gibi ; şöyle bir durum var ki, Galatasaray'ın şu an ligdeki konumu itibariyle ne şampiyonluk, ne de Avrupa kupalarına gidebilme açısından hiçbir iddiasının bulunmaması bu maçın Fenerbahçe açısından "çantada keklik" olarak gösterilmesi çok yanlış. Evet, belki şu an Galatasaray'ın hiçbir iddiası yok ama en azından bu maçı kazanarak, bu sezonun en azından bir kısmını kurtarmaya çalışacaklardır. Fenerbahçe için bu maç, kaybetse bile telafisi olabilecek tarzda bir maç olarak önüne gelecek. Zira daha dokuz hafta gibi bir süre var ve kaybetmesi hâlinde Trbzonspor ile arasındaki puan farkı en fazla üç olacak. Ama buna rağmen, Aykut Kocaman'ın yaptığı açıklamalardan da yola çıkarsak, Fenerbahçe, Galatasaray deplasmanına kazanmak için gidecek.
Konuyu dönüp dolaşıp artık bir şekilde kadro boyutuna getirmek gerekirse de, Fenerbahçe'nin bu maçta savunma özelinde tekrardan özüne yani Santos, Lugano, Yobo, Gökhan dörtülüsünün yeniden bir arada oynayacak olması büyük avantaj. Onun dışında Niang'ın gününde olması hâlinde ve son haftalarda takımın en etkili yerleri olan kanatlardan gelecek katkılar çok önemli. Aykut Kocaman'ın bu maçta da Konyaspor maçında olduğu gibi Dia'nın yerine yine Stoch'u tercih edeceği söyleniyor ve Stoch'un oynayacak olması takıma daha fazla yarar sağlaacaktır bence. Bunu Konyaspor maçında Stoch'u canlı gözle izledikten sonra net bir şekilde söyleyebilirim kesinlikle. Burada Stoch'un takıma vereceği katkı kadar, Mehmet Topuz'un performansı da çok önemli. Eğer Galatasaray maç içinde Fenerbahçe'nin kanatlardan hızını keserse, burada Alex'e de önemli düşecektir.
Galatasaray'ın ise nasıl bir oyun şablonuyla, nasıl bir taktikle oynayacağı konusunda hiçbir fikrim yok doğrusunu söylemek gerekirse. Durumun böyle olmasında takımın tutarsız sonuçlar almasının etkisi var. Tutarsız sonuçlardan ziyade, son birkaç haftadır Galatasaray'da ortaya çıkan maçın belli bir bölümünden sonra bütün ipleri rakibin eline veren ve oyun disiplininden tamamen kopan bir takım oldu Galatasaray. Yani özetle, Hagi bu maçta çok sürpriz kadroyla bile sahaya çıksa, kalkıp kimse itiraz etmez bu duruma. Bir de Galatasaray için şöyle bir durum var ki ; bu maçı kazanırlarsa en azından Fenerbahçe'yi yenmiş olmanın getirdiği etkiyle sezonun bir bölümünü kurtarma şansları var. Ha, kazanmanın yanında Galatasaray'ın olası bir mağlubiyet ile zaten karmaşık durumda olan bir Galatasaray'ın daha kötüye gitme durumunu da göz önünde bulundurmak gerekir. Sonuç olarak, skor tahmini falan yapmayacağım ve skor ne olursa olsun, Fenerbahçe'nin 90 dakika sonunda maçtan galip ayrıldığı bir maç olmasını diliyorum.
16 Mart 2011
Schuster & Rijkaard & Doll
Türkiye'ye gelen ünlü teknik adamların sonrasında bir şekilde başarısız olup, buradan ayrılmalarına çoğu kez şahit olduk esasında. Ama bu sezon Türkiye'nin harcadığı teknik direktörler kalite bakımından gerçekten küçümsenmeyecek düzeyde isimler. Mesela Schuster ve Doll'den önce bir Frank Rijkaard gerçeği vardı Galatasaray ve Türk futbolu için. Türkiye'ye ilk geldiğinde "Galatasaray, Türkiye'nin Barcelona'sı olacak" diyenler falan çıkmıştı ortaya ama sonrası malum yani. Aslında Galatasaray'a geldiğinde özellikle ilk sezonda şampiyonluğu elde edememesine rağmen pozitif futbol oynatmaya çalışmıştı ve bunda bence başarılı da olmuştu bir bakıma. Çünkü yapılan transferler ve Galatasaray'ın yapısı Rijkaard'ın kafasındaki oyun şablonuna gayet uygundu bana göre. Ama Galatasaray yönetimi en fazla bu sezona kadar sabredebildi ve Fenerbahçe maçı öncesinde bildiğiniz üzere Rijkaard ile yollar ayrıldı ve Hagi getirildi takımın başına. Hagi geldikten sonra ne değişti Galatasaray'da? Hiçbir şey. Bu yazıyı okuyanların kafasında şöyle bir fikir muhakkak oluşacaktır ; "Tabii sen Fenerbahçelisin, oturduğun yerden, klavye başından sallamak kolay " diyenler olacaktır mutlaka ama durum öyle ya da böyle ortada görüldüğü üzere.
Bir de Gençlerbirliği'nin bu sezon ortasında yollarını ayırdığı Thomas Doll gerçeği var son olarak. Onun durumu da tıpkı Rijkaard gibiydi. Yalnız onun Rijkaard'tan farkı, daha mütevazi bir takıma gelmişti ve hâl böyle olunca takımın bütçesi ve yapılan transferler de ona göre oluyor. Yapılan transferler bana sorarsanız Doll'ün Almanya'da çalıştırdığı takımlarda yaptığı transferlerin yanından geçemezdi kesinlikle ama yine de buna rağmen ilk sezonda ligi tam orta sıralarda tamamlayan ama ertesi sezon yine dibe vuran bir Gençlerbirliği vardı. Sonuç olarak Doll'e de diğerlerine yapıldığı gibi sabredilmedi ve yollar ayrıldı. Her şeyden önce şöyle bir gerçek var ki ; bunu her defasında söylüyoruz ama öncelikli olarak millet olarak sabretmeyi öğrenmemiz gerekiyor öncelikle...
14 Mart 2011
Resim #4
Fotoğraf, dün akşamki Fenerbahçe - Konyaspor maçından. Bundan önce Fenerbahçeli bloggerlar olarak pankart yapacağımızı duyurmuştuk ve o malum pankartı dün akşam Türk Telekom Tribününe astık. Pankartın yapımında emeği geçen Yiğit Yılmaz'ın ellerine sağlık, çok güzel bir iş çıkartmış hakikatten.
Fenerbahçe 2-0 Konyaspor
Geçen hafta Gençlerbirliği deplasmanında Andre Santos ve Lugano'nun kart cezalısı durumuna düşmesi, savunma hattında takımın zorlanacağı hissiyatı yaratmıştı bende ve bu bağlamda Caner ve Bekir'in takıma nasıl bir etki yapacağını çok merak etmiştim açıkçası. Caner sezon başında takıma ilk geldiği zamanlarda iyi bir başlangıç yapmıştı lakin sonrasında durum ortada. Formayı sonrasında Andre Santos'a kaptırdı. Dün akşamda sol bek pozisyonunda aksadı ve Fenerbahçe o taraftan Konyaspor'a pozisyonlar verdi zaman zaman. Ama bunun yanında ikinci golde yaptığı o enfes asisti de es geçmeyelim hani.
Konyaspor'un başına Yılmaz Vural'ın geçmesinden sonra, takımın oynadığı oyunda ciddi bir değişiklik söz konusu. Ziya Doğan döneminde özellikle büyük takımlara karşı maçın başından sonuna kadar savunmaya gömülen, "1 puan alayım da, nasıl oynarsak oynayalım" şeklinde bir oyun anlayışı benimsiyordu. Fakat Yılmaz Vural'la birlikte Konyaspor'da bir değişim olduğu gerçek. En azından dün akşam maçın sonuna kadar skor 2-0 olduktan sonra bile pozitif futbol oynamaya çalıştılar. Yılmaz Vural'ın bundan önce çalıştırdığı takımlara da baktığımız vakit, her zaman ofansif ve göze hoş gelen bir futbol oynatmaya çalışıyor genelde.
Fenerbahçe'de ligin ikinci yarısıyla beraber o hep bahsettiğimiz, özellikle maçın ilk 30 dakikasında rakibi bunaltan,pozisyonlar üreten ve bu süreçte bulduğu gollerle sonuca giden bir anlayış söz konusuydu ve bu maçta da aynı durum devam etti. Niang'ın golüyle beraber skor avantajının elde edilmesi çok önemliydi ama bu dakikadan sonra Konyaspor'un etkili olduğu dakikalara tanık olduk.
Konuyu bir şekilde Stoch'a bağlamak gerekir bence. Nedenini ise biliyorsunuz. İkinci yarı itibariyle formayı Dia'ya kaptırmıştı ve ikinci yarının başladığı günden bu yana ilk kez dün akşam forma şansı bulabildi ve Dia kadar etkili olamasa da, takımın hücum anlamında pozisyonlara girmesinde etkili faktörlerden birisiydi. Ancak şöyle bir durum da var ki ; paragrafın başında da dediğim gibi Dia kadar etkili olamadı maç genelinde. Girdiği pozisyonları kaçırdı vesayre falan ama yine de hırslıydı ve büyük çaba sarf etti buna rağmen.
Skor avantajı dedik, Stoch dedik ama bir de Emre gerçeği var ne yazık ki dün akşam için. Maç esnasında sakatlandı ne yazık ki ve sakatlığından ötürü oyundan çıkmak zorunda kaldı bildiğiniz üzere. Emre'nin sakatlığı Fenerbahçeiçin çok önemli bir handikap olduğunu da belirtmek gerekir. Zira Selçuk'un devam eden sakatlığının üzerine Emre'nin sakatlığı da eklenince tam oldu yani. Ne kadar süre oynayamayack tam olarak bilmiyorum ama Galatasaray maçı öncesinde Fenerbahçe orta sahası için önemli bir dezavantaj olduğı bi' gerçek. Fenerbahçe'yibir kenara koyup, bir de Milli takım için bu sakatlığın sıkıntı yaratacağını düşünüyorum ben.
12 Mart 2011
Anadolu'da Parlayan Yabancılar
Yakın zamanda Galatasaray ve Fenerbahçe'de hayal kırıklığına neden olan fakat sonrasında Türkiye sınırları içerisinde bir kulübe transfer olan bir isimle henüz karşılaşmadığımız için yola yine Beşiktaş'la devam edelim. Bana göre Beşiktaş için bir diğer "kaçan balık" Tomas Zapotocy'di. O zamanlar Mustafa Denizli takımın başına geçtikten sonra bileti kesilen isimlerden birisiydi Zapatocny ve sonrasında Bursaspor'a kiralandı. Bursaspor'a bir sezonluğuna kiralanınca orada gösterdiği form grafiği, Anthony Seric ile hemen hemen eş değer nitelikte. Ancak Mustafa Denizli, kendisini kadroda düşünmediği için belli bir zaman sonra Beşiktaş ile yolları ayrıldı. Yine aynen sol bek örneğinde olduğu gibi, stoper konusunda da transfer edilen isimlerin ve eldeki mevcut isimlerin sergilediği performansı göz önüne alırsak, durum ortada açık bir biçimde...
10 Mart 2011
Şampiyonlar Ligi'nin Yeni Yüzleri : Schalke 04 & Shaktar & Tottenham
9 Mart 2011
Barcelona Maçı Sonrası & Talihsizlik?
8 Mart 2011
Fenerbahçeli Bloggerlar Buluşuyor #2
Gençlerbirliği 2-4 Fenerbahçe
6 Mart 2011
Fenerbahçeli Bloggerlar Pankart Yapıyor
Süper Lig'de Son 5 Yılın Puan Durumu
3 Mart 2011
Rusya'nın Yolunu Tutanlar : Misimovic & Sercan Yıldırım
2 Mart 2011
Futbol Extra Mart Sayısındayız!
Size De Bu Yakışır
Dün blogspot’un Digitürk tarafından kapatılacağı üzerine çeşitli haberler dolanıyordu ortalıkta. Hoş, pek fazla takip edemedim ben bu haberleri belki ama sonuç itibariyle bugünden itibaren Digitürk tarafından blogspot’a erişim resmen engellenmiş durumda. Yani uzun lafın kısası ; artık ne zaman açılır bilinmez ama en azından engel kaldırılana kadar yazı yazamayacağız blogger üzerinden. O yüzden geçici olarak buraya taşıdım ben yazılarımı.
İşin esas noktasına gelmek gerekirse de, Digitürk’ün blogspot’u esas kapattırma nedeni blogspot üzerinden yapılan yasa dışı maç yayınlarıymış. Çok afedersiniz ama ben bunun kadar saçma bir karar görmedim, duymadım daha önce. İnsanların özgürce, diledikleri gibi kendini ifade ettikleri, hatta kiminin para kazandığı bir mecrayı kapatmak ahmaklıktır tek kelimeyle. Hayır, işin ilginç yanı şu. Bu engelleme kararını alan zihniyet(ler) bugünden itibaren internet üzerinden yasa dışı maç izleme hadisesinin önüne geçeceklerini mi sanıyorlar acaba? Bence hayır. Aksine bu durum daha fazla artacaktır. En azından ben bu akşam şartlar elverirse şayet, bu akşamki Premier Lig maçını internetten izleyeceğim.
Velhasıl, çok öncesinde youtube, birkaç ay önce fizy ve şimdi de blogspot kapatıldı. Bakalım ilerleyen zamanlarda daha hangi sitelere erişim engellencek bu ülkede gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum. Yakında hepten internet’e erişim hakkımız elimizden alınırsa, şaşırmayın sakın.